bir süredir skz takıntılısı olduğum için favori shipime kurgu yazmadan duramadım
umarım tutar çünkü yazmak için çok hevesliyim
iyi okumalar
-
Ezbere bildiğim siteye giriş yaptığımda güvenliğe baş selamı vermiştim. O da iyi akşamlar dileklerini ilettikten sonra motorumu hızlandırıp Minho'nun apartmanının önüne geldim. Otoparkın her zaman boş olan köşesi bu sefer boş değildi. İstemsizce söylenmeye başladığım sırada motorumu bulduğum ilk yere park etmiştim bile.
Ezbere bildiğim şifreyi girerek apartmandan içeriye girdiğimde, merdivenlere yönelmeden önce boy aynasına baktım kısaca. Saçımı ve ceketimin yakalarını düzelttikten sonra ise yukarı kata çıkıp zile bastım. Kapı açıldığında görüş alanıma giren şey saçı başı dağılmış olan Minho olmuştu. Yine dalaşmışlardı herhalde. Bizim çocukların normal haliydi işte.
"Oh, Lix! Seungmin'i oyunda yendim ama paramı vermiyor! Ayrıca nerede kaldın sen?"
Minho'nun üstüme atlamasıyla dengem bozulmuştu ve yere kapaklanmıştık. Suratımı buruşturarak onu ittirdikten sonra ayaklandım.
"Kaç kere dedim beni beklemeyin, dersim geç bitecek diye."
Minho göz devirip içeri Jisung'un yanına geçtiğinde ben de kendimi Changbin'in yanındaki boş yere atmıştım. Eve ilk girdiğimden beri gözüme çarpan boşluğu sormadan duramadım.
"Chan gelmiyor mu?"
Seungmin bir yandan hararetli bir şekilde telefonla oynarken bir yandan beni cevapladı.
"Size bir sürprizim var dedi. Geç gelecekmiş."
Sürpriz demek. Benimle ilgili olmadığından yüzde yüz emin olsam da insan ister istemez bu ihtimali düşünüyordu işte. Neyse ne, bu imkansızdı.
Chan son zamanlarda bir farklıydı zaten. Nasıl anlatsam, daha bir enerjikti. Bizi de ihmal ediyordu. Bu yüzden onu özlüyordum son zamanlarda. Umarım bu sürpriz her neyse bittikten sonra eski Chan dönerdi. Zaten arkadaşlıkla yetinmek zor oluyorken o da azalsın istemiyordum.
Bugün her ay grupça yaptığımız film gecesiydi. Her ayın ikinci pazartesisinde beraber film izler, kafayı dağıtırdık. Zaten normalde de ayrıldığımız söylenemezdi ama böyle bir geleneğimiz olmuştu işte. Saat dokuza geldiğinde Chan hala gelmemişti. Normalde çoktan filme başlamış olmamız gerekiyordu. Şom ağzımı açmış olacağım ki kapı çaldığında hızlıca ayaklandım.
"Ben bakarım!"
Ama kapıyı açtığımda göreceklerimi bilsem bu kadar acele etmezdim. Chan ve ona kolunu dolamış olan uzun çocuğu gördüğümde birkaç saniyeliğine öylece kalakalmıştım. Chan'ın dikkatimi çekmek amaçlı önümde el sallamasıyla kendime geldiğimde geçmeleri için kenara kaydım. Kendimi toparlamaya çalıştıktan sonra ben de içeri geçmiştim.
"Gözde bekarımız bile sevgili yaptığına göre sıra bizde Jisung."
Minho'nun söylediği şeye normalde gülebilirdim ama bu durumda sadece sinirimi daha çok bozuyordu.
"Aslında bir iki aydır takılıyoruz. Sadece kesin bir şey olmadan söylemek istemedim."
Bir iki ay... Ben bana karşı yaptığı her hareketten anlam çıkarmaya çalışıp kendimi umutlandırırken onun aklını başkası kurcalıyormuş. Cidden eziğin tekiydim. Duygularımı aylarca içimde saklayıp ne olmasını bekliyordum ki.
"Felix?"
Jeongin'in sesiyle düşüncelerimden hızlıca uzaklaştığımda gözlerim Chan'ı bulmuştu. Hafif bir gülümsemeyle bana bakıyordu.
"Bir şey demedin. Yani biliyorum bugün bizim gecemizdi ama en uygun zaman old-
"Chris."
Daha fazla kendisini açıklamaya çalışmasın diye cümlesini yarıda bölmüştüm.
"Kızmadım, aksine mutlu oldum senin adına. Benim kafam başka bir şeye bozuk aldırmayın siz."
Chan'ın rahatmış ifadesini gördüğümde ben de istemsizce gülümsemiştim. Canım yanıyor olsa da onun mutluluğu için susabilirdim. Hep susmuştum zaten. Ama duygularımı saklamakta zorlanan biriydim ve biraz daha bu ortamda kalırsam yanlış davranacağımdan korkuyordum. Bir süre oturup daha sonra bir bahaneyle giderdim.
"Ee Hyunjin kendinden bahset biraz."
Seungmin'in sorusuyla bakışlarım Hyunjin denen çocuğa dönmüştü. Onu henüz incelemeye fırsatım olmamıştı. İstediğimi de sanmıyordum zaten.
"Sanırım bizim üniversitedensin değil mi? Seni birkaç kez gördüğümü hatırlıyorum."
Jisung'un söylediğiyle kaşlarım çatılmıştı. Bir de bula bula bizim okuldan birini mi bulmuştu? Umarım her gün bizimle takılmazdı. Bunu çekebileceğimi sanmıyorum.
"Evet, iletişim fakültesindeyim."
Gözlerim irice açılırken şansıma küfrettim.
"Aa Felix'te öyle. Tanıyor musunuz birbirinizi?"
Minho bakışlarını bana çevirdiğinde yalandan samimi bir ifade takındım.
"Yok, bölümlerimiz farklı sanırım."
"Olabilir, ben halkla ilişkilerdeyim."
İnan bana beni gram ilgilendirmiyor.
"Zaten..."
Chan konuştuğunda bakışlarımı samimi tutmaya çalışarak ona döndüm.
"Felix'in yanına uğramak için fakültesine geldiğimde tanışmıştık."
Harika, sevdiğim çocuğun sevgili yapmasına vesile olmuştum. Tam şuan o bölümde okumaya karar verdiğim güne lanet ediyordum.
Bir süre böyle boş muhabbetlere devam edildiğinde çok oralı olmamıştım. Hatta bir ara telefonla konuşmam lazım diyerek bir süre yok olmuştum. Televizyondan bir şeyler izlemeye başladıklarında ben de hazır olan atıştırmalıkları tabaklara koymak için mutfağa gelmiştim.
Chan'ın gelirken getirdiği kahveleri tepsiye koyarken duyduğum ayak sesleriyle hafif yana döndüm. Göz ucuyla baktığımda Hyunjin'di. Bütün akşam yaptığım gibi samimi bir ifade takınmaya çalıştım.
"Bir şey mi lazımdı?"
Kafasını olumsuz anlamda salladıktan sonra koridoru kontrol edip içeri girmişti.
"Benden hoşlanmadın sanırım."
O kadar rol kesmeme rağmen bir şeyler sezmesi sinirimi bozmuştu açıkçası. Ama rol kesmeye sonuna kadar devamdı, Chan için.
"Neden hoşlanmayayım ki?"
Omuz silkip kalçasını tezgaha dayamıştı.
"Bilmem öyle hissettim."
Her şeyi tepsiye koyduktan sonra onu cevapladım.
"Yanlış hissetmişsin. İçeride de dediğim gibi, kafam bozuk bir şeylere."
Kafasını sallayıp tepsiyi elimden aldığında içimden göz devirmek gelse de kendimi tuttum. Az önce diğerlerine yaranmaya çalıştığı gibi bana da yapıyordu aynısını.
"Taşırdım aslında."
"İki tepsiyi taşıyamazsın. Sen kahveleri al."
Cevabımı beklemeden içeri geçtiğinde bu sefer rahatça göz devirmiştim. Kıskançlığı geçtim, bu çocuğu cidden sevmemiştim. Kötü bir enerji veriyordu ve emin olduğum bir şey vardı ki benim altıncı hissim kuvvetliydi.
Ve şuraya yazıyordum, Hyunjin denen çocuk bir şeylere iyi gelmeyecekti.