"Yok artık abla! Cidden bunu yaptığını söyleme bana."
"Sana ne lan? Ne zamandır büyüklerine laf söylüyorsun sen?"
Ablasının dalga geçişi ile göz devirdi Felix. Onun buraya geleceğini öğrendiğinde istemsizce gerilmişti başta. Birkaç yıldır görüşmüyorlardı çünkü. Üniversite, yeni ortamlar falan derken ablasını arayıp sormayı ihmal ettiğini kabul ediyordu.
"Değişmemişsin. Hâlâ gıcıksın."
Dedi yalandan yüzünü ekşitirken. Ablası ise dil çıkarmakla yetinmişti.
"Senin kadar değil, tatlım."
Felix'in aklı son kelimeye takılmıştı. Hyunjin de ona arada tatlım diyordu. Ama neden bunu düşünüyordu ki? Boşvermeye karar verip ablasına döndü.
"Ee, nereden esti dönmek?"
Bunu aklını dağıtmak için sormuş olsa da, onun dalgın hali ablasının radarına çoktan girmişti bile.
"Beni bırak şimdi. Sen durgun görünüyorsun."
Pekâlâ, Felix duygularını gizlemekte gerçekten berbattı.
"O kadar mı belli oluyor?"
Dedi başını ablasının dizine yaslarken.
"Belki başkasına yedirebilirsin ama bana asla."
Bu cümleyle beraber başını kaldırıp ufak bir gülümseme sundu. Fakat ardından sıkıntılı bir biçimde iç çekmişti. Ablasıyla dertleşmek şu sıralar ona en iyi gelecek şeylerden biri olabilirdi. Fakat nereden başlayacağını bilmiyordu.
"Karışık aslında. Chris'i biliyorsun değil mi?"
Anında onayladı onu ablası.
"Avusturalyalı çocuk, favorim olan arkadaşın."
Bu söylediğine karşılık Felix yalandan kaşlarını çatmıştı ona.
''Favorin Jisung değil miydi? Duysa çok alınır bak."
"Ayıp ediyorsun o zaten her zaman favorim. Neyse devam et sen."
''Tamam neyse, ben Chris'i seviyorum."
Pat diye söylediği bu gerçekten sonra ablasının tepkisini ölçmek adına tekrar ona çevirdi bakışlarını. Şaşırmış görünüyordu.
"Pekâlâ, bunu beklemiyordum... Sevgili misiniz?"
"Değiliz."
Ablası oflarcasına mırıltılar çıkarmıştı aldığı cevap ile beraber. Az önce, kardeşinin sonunda sevgilisi olduğunu düşünüp mutlu olmuştu çünkü.
Bu sırada Felix yanlış anlaşılma olmaması adına açıklama yapma gereği duydu.
"Daha doğrusu eskiden seviyordum. Ama artık eskisi gibi hissetmiyorum. Sanırım... bazı şeyler kafamı karıştırdı."
"Ne gibi şeyler?"
Felix cevaplayacağı sırada çalan kapıyla ona bekle anlamında bir işaret yapıp kalktı. Kapıyı açar açmaz üstüne çullanan bedenle neye uğradığını şaşırmıştı.
"Yardım et."
Hyunjin daha fazla ayakta duramayacağı için ağırlığını ona verdiğinde Felix, afallamış halinden sıyrılıp kolllarını ona doladı. Nasıl yürüyemeyecek kadar darbe aldığını ve neden ona geldiğini sorguluyordu içinden. Tabii, ikinci konu önemsizdi. Çünkü beynini kaplayan tek şey endişeydi şu an.
Onlar içeri geçtiğinde oturmakta olan beden merakla ayaklandı.
''Hey, noluyor?"
Ne olup bittiğini anlamasa da, kalkıp karşısındaki uzun boylu çocuğa yardım etme gereği duydu. Onu oturttuklarında Felix köşedeki çekmeceden pansuman için birkaç şey alıp yanına oturmuştu. Rachael ise tekli koltuğa geçip ne olduğunu dinlemek için hazırda beklemeye başladı.