Hyunjin yorgunlukla kendini yatağa attı. Chan birlikte uyumayı teklif etmişti ama birkaç bahaneyle reddetmişti. Beraber uyumak istediği tek bir kişi vardı çünkü. Ama bu bir kere daha olmayacaktı sanırım. Çünkü Hyunjin her şeyi daha kötü hale sokmuştu. Peki pişman mıydı? Hayır.
Felix'i ilk yakından görüşü, onlara kapıyı açtığı zamandı. Belki herkese yaptığı gibi o sıcak gülümsemesini ona da sunar diye bekliyordu ama tek gördüğü şey düşen suratı olmuştu. O zaman zaten bir şeylerden şüphelenmişti. Daha sonra da sarhoşken söyledikleri ile Chan'ı sevdiğine emin olmuştu.
İçine düştüğü bu durumdan nefret ediyordu. Her ne kadar Chan'la çok şey yaşamamış olsalar da, onu üzmeyi de istemiyordu. Fakat artık işler rayından fazlasıyla çıkmıştı.
Açıkçası, Felix'i uzaktan izlemek yerine neden hislerini itiraf etmediği konusunda net bir sebep sunamazdı. Galiba, kendine bile itiraf edememişti birinden bu denli etkilenmiş olmayı. Onu ilk gördüğü an daha dün gibi aklının ucundaydı, farklı olacağını hissetmişti. Yanılmamıştı da. Hayatı boyunca deneyimlemediği hisleri tadıyordu onunlayken.
Chan, tesadüfen ona yürüdüğünde düşünmeden kabul etmişti. O zaman işin sadece eğlence tarafındaydı. Ama bir şeyleri Felix'i ve diğerlerini tanıdıkça fark etmişti. Onlar, kendisi gibi değildi. Kendi kötülüğünü yanlış kişilere bulaştırıyordu.
Bunu sürdürmek istiyor muydu emin değildi fakat net olan tek bir şey vardı, o da Felix'i istediğiydi.
---
"Bu kadar adamın arasında neden sadece ben hazırlıyorum anlamıyorum ki!"
Minho, bir yandan tavadaki yumurtalarla ilgilenirken bir yandan da söylenmeyi, onuncu kez, ihmal etmiyordu.
Diğerleri pek ciddiye almazken Chan bıkkınca cevapladı onu. "En iyi ben yemek yapıyorum diye hava atıp duruyorsun, yap işte."
Buna karşılık Minho sesinin volümünü daha çok yükseltmişti yalnızca. Aslında, yemek yapmayı seviyordu. Sadece diğerlerini sinir etmek favori aktivitesiydi.
"Neye yardım edeyim ben?"
Jisung onun yanına adımlarken sorduğunda Minho yüzünde beliren gülümsemeye engel olamamıştı. Jisung ona kıyamadığı zamanlarda içi bir hoş oluyordu. Gerçi, kendisinin de pek bir farkı yoktu.
Onlar beraber kahvaltı hazırlamaya koyulurken diğerleri hâlâ kendi halinde takılmakla meşguldü. Bir kişi hariç. Jeongin, diğerlerinin odağının başka yerde olmasını fırsat bilerek bahçedeki salıncakta dalgınca oturan Felix'in yanına doğru adımladı. Bir süredir aklında dolanan konuyu sormak için en uygun zaman olduğunu düşünüyordu.
"Naber?"
Seslenişiyle beraber onu fark eden Felix, dalgınlığını bir kenara iterek gülümseye çalıştı.
"İyi sen?"
Jeongin ise önce normal bir şekilde cevap vermeyi düşünse de sonrasında uzatmanın bir anlamı olmayacağı kanısına varıp direkt konuya girdi.
"Hyunjin'le aranızda ne var?"
Pekâlâ, Felix onun bunu anlamış olmasını asla beklemiyordu. Daha kendisi bile çözemiyordu ki ne olduğunu.
Yüzündeki karışmış ifade ile beraber gözlerini kırpıştırdı.
"Anlatmıştım ya bir durum va-
"Felix, Chan'a bunu yapmazsın değil mi?"
Aslında bu kadar sert girmek istememişti Jeongin. Fakat kafasında kurduğu teoriler istemsizce sinirlendiriyordu onu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
love and war; hyunlix
Hayran Kurgu"ama o senin miydi, eğer beni bu kadar istediyse?"