1.0

106 19 29
                                    

Bölüm atamadığım için kusura bakmayın. Elim varamadı bir türlü.

Yorum yaparsanız çok mutlu olurum
^ ^
++++++++++++

-FELİX-

Changbin bana iyi geliyordu hem de çok iyi. Yanımda olduğunu bilmek bile yaşadığımı hissetmemi sağlıyordu. Ve şimdi de onunla beraber koca bir gün geçirecektim. Bu, sandığımdan daha fazla şey hissetmemi sağlıyordu. Mutluydum bir kere, daha sonrasında heyecanlı, biraz da gergindim, onun yanında hata yapmak istemiyorum. Çünkü benden nefret etmesini hiç istemiyorum.

“Felix” “Felix”

“Hı efendim”

“Geldik, hadi inelim.”

Changbin’in beni daldığım düşüncelerden uyandırmasıyla beraber arabadan indik.  Etrafıma meraklı gözlerle bakarak, nereye geldiğimizi anlamaya çalışıyordum.

“Changbin, burası neresi?” “Burasııı… Uçurum.” Dediği şeyle birlikte yüzüne ne dercesine bakarken o da açıklama yapıyordu. “Sen heyecan hissetmek istiyorum filan deyince benim de aklıma bungee jumping geldi.” “Ama tabii istersen başka bir yere de götürebilirim.” Bana soru sorarmışçasına bakan gözlerine karşılık vererek “Hayır aslında sorun değil, yani denemek isterim. Hem zaten senin yanında olduğum sürece ne yaptığımın bir önemi yok.” Bu doğruydu, onunla yaptığım her şey sanki bir servetmiş gibiydi. Sıradan bir kahve içmek bile.

“Galiba sen yanlış anladın. Ben atlamayacağım ki, sen atlayacaksın ben de aşağıda seni izleyeceğim.”

Ama ama….

“Seninle beraber atlamayacaksam beni neden getirdin ki? Hem hatırlatırım, seninle olan anlaşmamız haftanın 4 günü boyunca beraber zaman geçirmekti.”

“Tamam işte, ben şu anda ne yapıyorum ya” Kaşlarını çatarak hızlıca konuşmuştu. “Sen şu anda benimle zaman geçirmiyorsun, bana bakıcılık yapıyorsun resmen. Ben neyim, oyun parkına götürülen bir çocuk mu?” Söyleyeceklerimi bitirdikten sonra hızlıca arkamı dönerek ters yöne doğru hızlı bir şekilde yürümeye başladım.

Changbin’in bu kadar düşüncesiz davranması beni sinirlendirmişti. Gerçekten de benimle birlikte olmak istediğini sanmıştım. O ise anlaşılan, hayrına bana yardım etmeyi kabul etmişti, şimdi de baştan savma bir şekilde davranıyordu. Ben neden bu kadar mutlu olmuştum ki!

“Kor-kuyorum…”

Arkamı dönüp anlamadığımı belirten yüz ifademle bakarak “Neyden korkuyorsun?” demiştim.  Kafasını eğerek “Yükseklikten korkuyorum.” Demişti.

 O an Changbin’in çocuk gibi utanarak korkuyorum demesine mi gülsem yoksa gereksiz yüklenmiş olmama mı pişman olsam bilememiştim. Ağzımdan sadece “Ah…” sesi çıkabilmişti. “Biliyorum çok çocukça ama öyle işte. Sakın dalga geçmeye kalkışma.” Tehditkâr bir şekilde işaret parmağını bana doğru doğrultmuştu. Şu anda ne kadar sevimli olduğunun farkında olsaydı böyle davranmayı bırakacağına eminim.

Daha fazla dayanamayarak, yanına koşup onu kollarımın arasına almıştım. Changbin’e olan, sürekli sarılma isteğim de sebebini bilemediğim şeylerdendi, tıpkı onu her gördüğümde hızlanan kalbim gibi. “Eğer benimle birlikte korkunu yenmek için çabalarsan hiç de çocukça bir şey olmaz.” “Hadi gel” diyerek kolundan tutup atlama yapılan alana doğru arkamdan sürükledim.

Yaklaşık yarım saat boyunca atlaması için ikna etmeye çalışmıştım. Tam ikna ettiğimi zannedip koruma kıyafetlerini giydirmiştim ki atlayacağımız sırada tekrardan vazgeçmişti.

FORGİVE YOURSELF |CHANGLİX| ✅Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin