Koluma yapılan ani baskı dalmış olduğum düşüncelerden, irkilerek çıkmama neden olmuştu. "Bizim Leyla, çok özlemiş Mecnun'unu. Tamam... hadi, gidip selam verelim." Diyen Ali'ye, bir kaşımı havaya kaldırarak şüpheyle baktım. Ali, Sinan'ı pek sevmezdi başımıza taş yağacaktı sanırım.
Arzu, onaylar gibi göz kapaklarını açıp kapayınca Sinan'a, doğru yürümeye başladık. O esnada gördüğüm manzara, gözlerimin hayret içinde, büyümesine neden olmuştu. Adamlardan biri, işaret parmağını boğazına yaklaştırarak çizik atar gibi yaptı. Biran gördüğüm şeyin bir göz yanılması olduğunu sanmıştım ama Sinan'ın yakasını hızla tutup kulağına yaklaştığında yanılmadığımı anladım. Her haliyle tehdit barındıran bu sahne, yutkunup boğazımda küçük bir acıya neden olmuştu.
Siyah bir arabaya binip yanımızdan geçip gittiler. Adamları görmek için çabaladım ama anlık olan bu geçiş ve siyah camlar yüzünden içeriyi görmem oldukça zorlaşmıştı. Araçtan gözümü ayırdığımda ise Sinan'ın olduğu yer koca bir boşluktan ibaretti. İçerisinde bulunduğum hayret ve merak duygusu iliklerime kadar işlemiş ve bunun yanı sıra içimde adını koyamadığım bir his ilk tohumunu atmıştı.
Bakışlarımı olanlardan habersiz sohbet eden ikizlere çevirdim. Bir yandan olanları onların gözünden görmek için anlatmak istedim ama sonra vazgeçtim. Zaten anlamadığım bir şeyi, anlatmaya çalışamazdım.
İnsan tercihlerinin hep doğru olduğunu düşünür. Bunun aksi olmaz zaten her insan, itiraf etmese de içinde az da olsa, kibir kırıntısı taşır. Tercihlerini sorgulayan insana, hasetçi gözüyle bakılır. Bir gün, öyle bir duruma gelinir ki, insan yaptığını sorgulamaya başlar. Kendiyle amansız bir savaş içerisine girer. Bu savaşta ya doğru galip gelir, yada yalan hakimiyetini devam ettirir.
Bugün gördüğüm anormal manzara bana tercihlerimle birlikte birçok şeyi sorgulatmıştı ve bu sorgu da başka birçok şey gibi eteklerinde meçhul bir son taşıyor.
Evimin mahremiyetiyle buluştuğumda içimin huzur dolması gerekirken, endişe ve merak duygusuyla cebelleşiyor olmam doğru muydu? Dört kişilik ailemin her bir üyesi kurulan yemek sofrasında birleşmiş, oysa ben şuan başka bir sofraya dahil olan birinin ahvalini düşünmeden edemiyordum. Ne nasıl ve neden, temalı sorular neon ışıklarla beynimde coşarken bedenim ve ruhum bir birine küs iki yakın arkadaş gibi davranıyordu. Tabağıma aldığım yemeği zoraki bir şekilde çiğneyip mideme göndersem de damağımın o tattan nasibini almadığına size yemin edebilirim. Oturduğum sandalyeden ayağa kalkıp, ailemden izin istedikten sonra, sessizce odamıza doğru yürüdüm.
Kardeşim Sena ile aynı odada, karşı karşıya konulmuş yataklarda yatıyorduk. Usulca çalışma masasına doğru adımladım ve Tarih kokan ders kitabının sayfalarını açtım.
Gözlerim ders kitabına odaklansa da, ne okuduğu mu ve neden okuduğu mu? Bilecek durumda değildim. Birkaç saat önce şahit olduğum olay gözümün önünde canlanıp duruyordu.
Arzu ve Ali Sinan'ın gittiğini fark edince, 'Ne oldu, nereye gitti?' diye, sorsalar da ben, sadece 'bilmiyorum' dedim. Bilmiyordum... Bu bir bahane yada yalan değildi. Neler olduğu hakkında fikir bile, üretmekte aciz kalmıştı beynim. Elime telefonumu aldım arayıp sormalıydım belki, o zaman şu amansız savaşın küllerini savura bilirdim üzerimden. Sonra vazgeçip masanın bir köşesine fırlattım. Ne diye bilirdim ki? O adamlar kim ve sen neden babanın iş yerinde değil de, okulun yakınlarında geziyorsun? Bu aramızda ki ilişkiye büyük bir darbe olmaz mıydı?
Telefonuma gelen bildirim sesiyle bakışlarım telefona döndü. Bıraktığım yerden aldım ve düşüncelerimin muhatabını ışığı yanan telefon ekranında gördüm.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Saklı İhanet (Kitap Oldu.)
Literatura FemininaTüm telif hakları bana aittir ve beyazfil yayınları tarafından kitaplaştırılmıştır. Tanımadığınız bir insan adınızdan sonra soyadınızı söylerse bu, ardından gelecek kötü olayların habercisi demektir. Sonuçta her insanın ardında kalan karanlık bir g...