Malikânedeki kişiler her gün yaptıkları aktiviteleri tekrarlıyorlardı. Liam, Robert'ı alarak bahçeye çıkmış ve antrenman yapıyorlardı. Jack, Robert'ın yarım bıraktığı hackleme işlemine devam ediyordu. David ve Stewart, Bay Deam'ın yanındalardı. Dylan ve Taylor ise bahçenin başka bir tarafında çaylarını içerek sohbet ediyorlardı. İçerideki tek ses, Niall'ın çaldığı piyona sesiydi. Bu adam oldu olası müziğe aşıktı zaten.
"Çalmayı seviyorsun sanırım." Niall parmaklarını tuşlardan çekti. Camın kenarına ne zaman geçtiğini bilmediği kadına baktı. "Severim."
"Bir zamanlar ben de çalardım." Tomoko, Niall'ın yanına gelerek ondan izin bile almadan yanındaki boşluğa oturdu. "Benimle çalmak ister misin?" çekik gözlü kadın gülümsedi.
Karşısındaki adam tek kelime etmeyince önündeki tuşlara döndü. Önceden çalmayı sevdiği bir parça vardı. Normalde dört elle çalınan parçanın kendi kısmına başladı. Geçmişte babasıyla defalarca çalmıştı belki de bu parçayı. Ancak o gidince bir daha piyanonun yüzüne bile bakmamıştı.
Bütün konsantrasyonunu notalara vermiş kadına baktı Niall. Çekik gözleri ilk başlarda kendisine tuhaf gelse de sonradan hoşuna gitmeye başlamıştı. Bu parçayı da biliyordu. Tereddüt bile etmeden diğer yarı için parmaklarını tuşlara götürdü.
Tomoko, bir anlığına yanındaki mavi gözlü adama döndü. Gülümsememek için alt dudağını dişledi. Şu ana değin piyanodan tiksiniyordu. Fakat bu adam birkaç dakikada içerisindeki nefreti yok etmeyi başarmıştı.
Piyano sesi bütün malikâneyi esir alırken ikisi de dakikalarca notalar diyarında gezindiklerinin farkına varmadılar.
################
"Bu trafik nereden çıktı şimdi?" şirketten döndükleri bir akşamdı. Harry belki de defalarca kez trafik yüzünden isyan etmişti. Louis ise gülümseyerek defalarca ona sabırlı olmasını söylemişti.
"Eve giden tek yol burası, üzgünüm Harry." yanındaki adam bir kez daha 'Of'ladı. Belli ki beklemeyi sevmiyordu.
Louis, gözlerini önündeki araçlardan çekip etrafında gezdirdi. İtiraf etmesi gerekirse kendisi de sıkılmaya başlamıştı. Yarım saatlik yol iki saate çıkınca insan hâliyle daralıyordu.
Harry ile bir haftadır güzel anlaşıyorlardı. En azından Louis, Harry'nin kendisinden istediği şeyi az çok çözmeye başlamıştı.
Bir keresinde Harry şirketten yorgun argın gelip sırf Louis için cheesecake yapmıştı. Üstüne bir de kendi elleriyle yedirmişti. Tadının güzel olmasını bir köşeye koyalım Harry'nin bu tavrı Louis'nin epey hoşuna gitmişti. Birilerinden bu denli ilgi ve sevgi görmeyeli uzun zaman oluyordu.
"Panayır..." Louis gözüne çarpan ışıklara bakarak kendi kendine söylendi.
"Efendim?" Harry yanındaki adamın ağzından çıkan kısık sesli sözcüğü anlayamamıştı. Bunda yanlarındaki aracın şoförünün uzunca kornaya basması da etkili olmuştu tabii.
"Panayır diyordum." meraklı yeşillere bakıp gülümsedi. "Gitmek ister misin?" Louis, Harry'nin gözlerinin sevinç çığlıkları attığına yemin edebilirdi.
"İstemez olur muyum?" gamzelerini iyice belli ederek gülümsedi.
"Öyleyse bu sıkıntılı bekleyişin sona erdiğini bildiriyorum." direksiyonu sağa doğru kırdı. Arabalardan yol ala ala nihayet panayıra giden sapağa girdi.
"Sorun olmaz mı?" içine bir huzursuzluk düşmüştü Harry'nin. Ya yerlerini bulup gene onlara zarar verirlese?
"Merak etme, kararları anlık vermemiz daha iyi hatta." güvenle gülümsedi sürücü koltuğundaki adam. Harry'i asla tehlikeli bir alana sokmazdı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BODYGUARD ( Larry Stylinson )
FanfictionSevdiği insanlar bir bir ondan koparılırken o nasıl girdiği her sokakta adımlarını bu kadar sağlam atabilirdi ki? Nasıl uyuyabilirdi acısız, tasasız? Kalbi yanmıyordu artık. Çünkü bir kalbi olduğunu düşünmüyordu. Louis bir koruma; Harry ise korunmas...