Gökyüzü her zamankinden daha hızlı dönüyordu. Daha hızlı atıyordu kalbi. Birtakım bağrışmalar vardı etrafında. Ancak tek duyabildiği kulağındaki çınlamaydı.
İkinci ve son şarjörünü de el çabukluğuyla silahına yerleştirdi. Ardı kesilmeyen ateşler yüzünden kafasını kaldırıp adamı görmesi için saniyelik karar vermesi gerekiyordu.
Etrafı sarılı olmasa bile yedi kişi ile aynı anda çatışmasının imkanı yoktu. Bu hâldeyken değil. Yüreği ağzında atarken, ağzı burnu kan içindeyken değil. Belki de pes etmeliyim diye düşündü kahverengi saçları birbirine girmiş olan adam. Belki de diğerlerinin yanına gitme vakti gelmişti.
Tam ellerini kaldırıp teslim olacağı sırada arkasındaki ani fren ve kalkan tozla eylemini gerçekleştiremedi. "Hey dostum, atla." ön koltuktaki yolcu koltuğunda oturan kıvırcık saçlı adama bakarak hiçbir şey söylemedi. Ne mâlumdu onların da karşı taraftan olmadığı?
"Karşı taraftan değiliz, dostuz. Sana yardım etmek istiyoruz." kendisine güvenle bakan kocaman kahverengi gözlere baktı Louis. Ya ölecekti ya da bu bilinmeyen kişiler tarafından buradan götürülecekti.
İkinci seçeneğin daha makul olduğunu düşünerek arabaya doğru sürünmeye başladı. Üstü başı çoktan batmıştı zaten. Artık bunu düşünecek vaziyette değildi.
Arka koltuğa oturup kapıyı kapattı. Şoför koltuğunda pek de genç görünmeyen bir adam vardı. Yanında ise kıvırcık oğlan.
"Ben Jack Smith." kafasını geriye atarak Louis'ye bakmaya çalışmıştı. "Ben Louis Tomlinson." kahverengi gözlere bakarak sahte bir gülümseme kondurdu suratına.
Jack daha kendini takdim ederken şoför gaza basmış ve çatışma alanından uzaklaşmışlardı. Şimdi otoyoldalardı ve hızları azalmıştı.
"Beni kurtardığınız için teşekkür ederim." açılmış olan yaraları yeni yeni kendilerini belli ediyordu.
"Önemli değil, asıl Bay Deam'a teşekkür etmelisin."
"Bay Deam?" dedi şoför koltuğundaki sarışın adama gözleri kayarken.
"Kurumumuzun başkanı."
Louis'nin kafası iyice karışmıştı. Kimdi bu Bay Deam ve hangi kurumun başkanıydı? Louis'yi neden kurtarmışlardı?
"Sakın bizi hayır kurumu falan zannetme." ön koltuktaki eleman tek hareketle arka koltuğa geçerek Louis'nin yanına oturdu.
"Biz Bodyguard'ız." gözlerini kısarak bir süre düşündü Louis. "Ve?" dedi nihayetinde düşünceleri hiçbir kapıya açılmayınca.
"Bay Deam zor durumda olduğunu haber almış ve seni kurtarmamız için bizi yolladı." kırmızı ışıkta durmuş olan adama göz devirdi Louis.
"Ayrıca belirtmek isterim ki başkanımız senin gibi yetenekli birini aramızda görmekten memnun olacaktır." gülümseyen adama bakarak hiçbir şey söylemedi.
Zaten kendisi birçok kez korumalık yapmıştı. Ancak pek de iyi huylu adamlarla çalıştığı söylenemezdi. Uyuşturucu satıcıları, silah kaçakçıları, çeteler...
Kendiside bilmiyordu neden bunca kötü adamla çalıştığını. Sadece orada buluvermişti işte kendini. Sonra da 'Hayır' diyememişti. Çünkü biliyordu. Öldürürlerdi.
"Onlara tek başına karşı gelerek büyük bir iş başardın." kıvırcık oğlan yolu seyrederken Louis'yi övüyordu.
Louis dayanamamıştı. Gözünün önünde masum insanların ölmesine, acılarla kavrulanların gözyaşı dökmesine yüreği elvermemişti. Silahını çekip çete liderinin alnın ortasına dayamıştı. Ortakları daha ne olduğunu anlayamadan adam kan gölünün içinde uzanıyordu. Sonrası ise mâlum...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BODYGUARD ( Larry Stylinson )
Fiksi PenggemarSevdiği insanlar bir bir ondan koparılırken o nasıl girdiği her sokakta adımlarını bu kadar sağlam atabilirdi ki? Nasıl uyuyabilirdi acısız, tasasız? Kalbi yanmıyordu artık. Çünkü bir kalbi olduğunu düşünmüyordu. Louis bir koruma; Harry ise korunmas...