1.5

244 29 3
                                    

Koltuktan kalkıp odama doğru ilerlerken bir yandan duş almalı mıyım diye düşünüyordum. Hem Roseanne'ye ilişkisinde zarar gelme durumu beni meraka düşürmüş, hem de Taehyung'u birazcık özlemiş olabilirdim. Evime gelmesinden bu yana bir hafta geçmişti ve biz muhabbeti ilerletmiştik. Birbirimize git gide ısınıyorduk ve bu hoşuma gidiyordu. Üç gün önce Jisoo'nun beni zorla götürdüğü partide eski flörtüm Kun'u görmüştüm, Kore'de ne haltlar yediği hakkında hiçbir fikrim yoktu. Bir buçuk sene önce kışın bir aylığına Çin'e gittiğimde tanışmıştık, ve benim için fazla duygusal biri olduğuna karar verip aramızdaki şeyi devam ettirmemiştim.

Dün akşam duş aldığımdan duşu es geçip giyinme dolabıma yöneldim. Evde veya terasta olacağımız için rahat olmak istiyordum. Bacaklarıma siyah bir şort ve üstüme de beyaz bir tişört geçirdim. Makyaj masamda göz gezdirdiğim. Hiç makyaj yapasım yoktu, ama yüzümde renkte yoktu. Dün gece saat bire kadar dizi izlemiştim ve sabahta erken kalmıştım, bu nedenle biraz solgun görünüyordum. Biraz krem sürüp ardından hafifçe kaşlarımı doldurdum, kirazlı dudak parlatıcımı iyice dudaklarıma yedirip aynaya baktım. Taş mıyım mubarek? Telefonumu da alıp evden ayrıldım.

Karnımda büyük bir ağrı vardı ve evden çıkmak istemememin asıl sebebi buydu. Üstüne üstlük şort giymiştim. Büyük ihtimalle fena hasta olacaktım ama iki gün içinde eski halime geleceğime emindim. En kötü evde yatardım, başka işim mi vardı? Yoktu tabii. Yat Allah yat.

Kapının önüne gelince zili çalıp açılmasını bekledim. Çok geçmeden açılan kapıyla açan kişiyi süzdüm. Altına gri eşofman, üzerine de kolları uzun bir tişört giyinen Taehyung bana oranla daha az solgundu. Gülümseyip kolumdan tuttu ve kendine çekip sarıldı. Bu ufak sarılmanın ardından kalbim sayesinde karnımı unutmuştum bile.

"Seni bilmiyorum ama ben seni özlemişim." Kafasını kısa saçlarım yüzünden açıkta kalan boynuma yaklaştırıp derin bir nefes aldı ve benden uzaklaştı.

Buraya gelmemin asıl sebebi Roseanne'ydi. Genelde erkeklerle gönül eğlendirirdi ama bu sefer öyle olmadığını kendi ağzıyla söylemişti. Jungkook'u tanımasam bile tatlı yüzünden kötü birisi olacağını düşünmemiştim. Ta ki Taehyung içime kurt düşürene kadar.

İçeriye geçip kapıyı arkamdan kapattım. Taehyung büyük ihtimalle kahve yapmıştı çünkü ev çok güzel kokuyordu. "Yakında içimden kahve ağacı çıkacak." diyip sızlandım. Elleri cebindeyken gülüp beni sarhoş ettikten hemen sonra elini belime koyup düz durmamı sağladı.

"İyi misin sen? Yüzün çok solgun. Su ister misin?" O makyaj markasına dava açacağım. Kafamı iki yana sallayıp gülümsemeye çalıştım. Bu zoraki gülümsememi yoksayıp beni koltuğa yönlendirdi.

"Kahveyi yapıp geliyorum." Onu onaylandıktan hemen sonra içeriye gidip çok geçmeden geri geldi.

"Terasa geçelim mi? Hem hava alırsın yüzün solgun görünüyor hem de daha rahat ederiz."

"Olur geçelim."

O önden yürürken bende annesini takip eden ördek yavrusu gibi onu takip ediyordum. Küçük terasa çıktığımızda kafasıyla yerdeki minderlere geçmemi işaret etti. Ben oturunca kahveleri elime verip terasın camlarını açtı içeriden getirdiği küçük battaniyeyi bacaklarıma örtüp yanıma oturdu.

Kahve bardağını ona uzattığımda gülümseyerek aldı.

"Jeon Jeongguk babamın eski bir arkadaşının aynı zamanda eski bir ortağının oğlu...

Zamanında ailelerimiz çok yakın arkadaştı, biz daha çocuktuk. Liseye kadar beraber okuduk. Fakat lise üçte büyük bir çetenin içine karıştı. O zamanlar çok tatlı bir sevgilisi vardı, çete işlerine girişmeden önce yani. Nazik, kibar yani anlayacağın iyi niyetli bir kızdı. Ancak Jungkook çete işlerine girdikten sonra sevgilisi ile arasında problemler olmaya başlamıştı. Ben aralarına girmemek için müdahale etmemiştim.

Ardından çete liderinin emriyle -Jungkook'un o zamanki aklıyla isteğiyle- üyeler arkadaşlarına ve sevgililerine bu pis çeteye girme teklifinde bulunacaklardı... Bu ne saçma bi taktik amınakoyim dimi?"

" Taehyung! "

"Tamam özür dilerim. Çete anlayacağın kadarıyla kaçak mal ve uyuşturucu ticareti yapıyordu. Jungkook bana da teklif etti hatta çok ısrar etti, ama kabul etmedim. Ancak kız arkadaşı onu kıramadı, sanırım Jungkook onu tehdit ediyordu pek emin değilim ama çeteye en az bir üye sokması zorunluydu.

Ben kabuk etmeyince de kız arkadaşını zorladı işte. Kız arkadaşı... çete oyunlarına kurban gitti. Kızı başka bir çeteye karşı yem olarak kullandılar ve hayatını kaybetti. O zamandan beri aramız oldukça açık, konuşmuyoruz. Üzgünüm Lalisa ama Jungkook'un Roseanne için iyi bir erkek arkadaş olacağını sanmıyorum."

Sanki Jungkook'u bana gömmek için yer arıyormuş gibi bir tonda konuşmuştu ve anlık sinirlenmiştim. Fakat sonlara doğru gerçek ses tonu ile konuşunca onun da üzüldüğünü görmüştüm. Jungkook'un iyi birisi olmasını istiyordum ama benim dememle olmuyordu.

"Ben ne desem bilemiyorum, Roseanne," Kendi başıma gelmiş gibi üzülürken Taehyung ellerimi tutup yüzümü kaldırmıştı. "Roseanne için üzgün olduğunu anlayabiliyorum ama erkenden öğrenmiş olman güzel olmadı mı?" Söylediği kelimeler kulaklarımda uğultu oluşturuyordu.

Erkenden öğrenmek güzeldi ama bunun Roseanne için olacak yan etkileri kötüydü. İlk defa bir erkeğe güvendiğini hissetmiştim. "Jungkook değişmiş olamaz mı?" Cevap vermemişti. Bu bile bana büyük bir cevap olmuştu.

Roseanne kendini büyük bir bataklığa itmişti.

Parmaklarım kahve bardağını tutmakta zorluk çekiyordu, sanki bacaklarım tutmuyordu. Aniden bir halsizlik çökmüştü. Hafif hafif titremeye başladığımda hasta olacağımı anladım.

"İçeri girielim. Sen titriyorsun, neden kötüyüm diyip evinde dinlenmedin ki."

Söylediklerini duymakta zorluk çekiyordum. Battaniyeyi bacaklarımdan atıp ayağa kalktığımda gözlerim kararmaya başladı. Taehyung'un kolundan destek alarak duraksadığımda biraz bekledi. Beni kucağına alıp muhtemelen kendi odasına götürmeye başladığında, ne yapmaya çalıştığı hakkında en ufak bir fikrim yoktu ancak kötü bir şey olmayacağını biliyordum. Yumuşak yatağa yatırıldığımda bilincimin kapandığını anlayamayacak kadar halsizdim.

-lou

Arkadsslr slm amk

mi hermosa•taeliceHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin