Ep: 10

954 80 22
                                    

Poyraz'dan

Annemin küpeleriyle aynıydı. Her adaya odaklanmaya çalıştığımda buna engel çıkaracak bir şey çıkıyordu. Ama bugün daha ilk gündü. Ada hayatına adapte olduktan sonra Ayşe'yi düşünmeyecek olduğumdan emindim. Toktum ve henüz Özlem çektiğim bir şey de yoktu. Bu yüzdendi aklımda sürekli Ayşe'nin olması biliyordum.

"Ha burda da var bak bak tepede." diyen Reşat'a döndüm. (Karadeniz şivesiyle alakam yok Reşat'ın konuşmalarının gerçekçi ve komik olması için uğraşıcam yine de<3)

"Hani abim?" diye gözlerimle ağacı taradım.
"Ha şurda da." diye beni yanına çekerek Hindistan cevizini görmemi sağladı.
"Yüksek mi?" diye sordu. Ulaşamayacağım kadar yüksekteydi.
"Uzunuz abi tamam da nasıl alayım onu?" dedim ve yürümeye devam ettim.
"Doğru diyisun."

"Bizum kızlardan pek umudum yok ha şuraya yazayrum." Söylediği şey kaşlarımı çatmama ve bugün oynanan oyunu sorgulamama sebep olmuştu.
"Su parkuruydu zaten abi. Yarın görürüz kim iyi kim kötü." dedim.
"Orası öyle de yine de belli bir şeyler." demesiyle onaylar bir biçimde kafamı sallamıştım.

Biraz daha Hindistan cevizi topladıktan sonra baraka alanına geri dönmüştük. Barakaya yakın bir ağacın altına bıraktık getirdiklerimizi. Barakada Dora ve Hanzade dışında kimsenin olmaması benim gibi Reşat'ın da dikkatini çekmiş olmalıydı.
"Diğerleri nerede?"
"Bi grup adayı geziyor bir grup odun topluyor." diye rahat bir tavırla konuştu Dora.

Kısa süre sonra Ayşe'nin kahkahası ulaştı kulaklarıma. Sonrasında da kendisi ve Emin görüş açıma girdi.
"Afiyet olsun. Dönünce getirmiyorum, siz geliyorsunuz." dedi. Fındık muhabbetinin döndüğünü böylece anlamış oldum. Birlikte odunları iki barakanın ortasına koydular ve kızlar barakasına geçerek yan yana oturup sohbet etmeye başladılar. Akşam olana kadar havanın aydınlık olmasını fırsat bilen herkes adada dağılarak sohbet etmişti. Ben genellikle barakada oturuyor olsam da yine de bir kaç tur atmıştım. Şimdiyse akşam olmuştu ve ateşi yakmış kızlar barakasında oturuyorduk. Aleyna'nın şarkı söylemeye başlamasıyla bir kaç kişi daha ona eşlik etmişti. Sesi güzel olsa da bazı yerlerde kendini kaptırdığından sesi tize çıkıyordu. Emin ile Ayşe İstanbul'da olduğu gibi burada da yan yanalardı. Aleyna ve Steven'la diğerlerine göre daha yakınlardı bugün. Ben de Emin ve Aleyna'yla beraber sohbet edip gülebiliyordum.

Gözlerim Ayşe'nin yüzünü bulduğunda ateşi izleyerek salına salına şarkıyla eşlik ettiğini gördüm. Gözlerim kulağındaki küpeye sonrasındaysa çene hattına kaydı. Annemle babamın gençliklerine ait olan fotoğrafı gözümün önüne geldi. Bir de Ayşe'nin yan profili.. Annemle gerçekten benziyorlardı. Onu gülümseyerek izlediğimi bana bakmasıyla fark etmiştim. Hızla gözlerimi ateşe çevirdim ve gülümsemeye devam ettim. Gülümsememin sebebinin o olduğunu zannetmemesi için yaptığım bir haraketti bu.
Şarkı bittiğinde Ayşe ve Aleyna birlikte ayaklanarak uzaklaştılar. Tuvalete gittiklerini tahmin etmiştim. Karanlıkta korkacak olmaları aklıma gelse de yapacak bir şey yoktu. Böyle bir durumda sanırım kimse kızları tuvalete götürüp gelemezdi. Böyle bir yakınlığımız henüz yoktu. Mayışmaya başlamamla iyi geceler diyerek erkekler barakasına gittim. Kendime ait olan siyah örtüyü serdim. Çantamı kafamın altına koyduktan sonra gözlerimi huzurla kapattım.

Ayşe'nin fiziken anneme benzemesi içime sebepsizce bir huzur doldurmuştu. Aynı zamanda da karakter olarak benzerlikleri olup olmadığını merak etmeme sebebiyet vermişti. Annemle çok yakındık. Hep böyleydik. O benim canımdı. Babamla da aram çok iyi olsa da annem benim için başkaydı.

Bunları düşünmeyi kenara bırakarak rakipleri, oyunları, ödülleri, açlığı düşünerek uykuya daldım. Gözlerimi araladığımda henüz güneşin doğmadığını ama doğmasına da çok az vakit kaldığını anlamıştım. Tekrar uyumaya çalışsam da başaramayarak ayaklandım. Hava serindi bu yüzden pikemi de yanına alarak sahile ilerledim. İleride gördüğüm silüette saçlarını topuz yapmış bir kadın vardı. Adımlarımı o tarafa çevirdim. Kısa süre içinde bana dönen gözle Sancakay olduğunu anlamış oldum.

"Günaydın." dediğinde ben de yanına oturmuştum.
"Günaydın. Ne zaman uyandın sen?" diye sordum.
"Yeni uyandım ben de." demesiyle gözlerimi ondan çektim ve okyanusa çevirdim. Doğayla bu kadar iç içe olmak içime derin bir huzur dolduruyordu.

"Hava, ortam çok güzel değil mi?"
"Aklımdan onu geçiriyordum." diye yanıtladım onu.

Biraz daha sohbet ettikten sonra Ayşe de Sancakay'ın yanına geçerek oturdu. Onlar kendi aralarında sohbet etmeye başladıklarında hiç birşey söylemeden sadece sohbetlerini dinlemekle ve denizi izlemekle yetindim. Ayşe ilgilendiği bir çok spor dalından bahsetmişti. Okuduğu liseyi değil de üniversiteyi söylemişti. Belki de liseyi söylese bunu Sancakay fark ederek çoktan dillendirirdi. Mahalledeki çocukları da spora teşvik etmek için yaptığı şeyler sanki o benim evladımmış gibi ebeveyn gururu duydurmuştu.

Saatin ilerlemesiyle bir kaç kişi eklenmiş bir kaç kişi azalmıştık. Sonrasındaysa oyun için az bir vaktimizin olduğuna kanaat getirerek Hanzade bize verilen az bir miktar pirinci yapmıştı. Barakayı süpürmek için dallardan süpürge yapan Ayşe'yi izledim bir süre. Sonrasındaysa hem bizim barakayı hem de kendi barakalarını süpürmüştü. Yardım etmek için atılsak da temizlik yapmayı sevdiğini söyleyerek bize izin vermemişti.

Teknenin sesini duymamızla hazırlanmaya başlamıştık. Zaten öncesinde de çalışanlar gelerek haber vermişlerdi. Birlikte tekneye yerleşmiştik. Yanımın o sırada boş olmasına rağmen Ayşe beni görmezden gelerek başka bir yere oturmuştu. Buna sebep olan şeyin onun da beni hatırlayıp kaçması mı yoksa benim ona olan tavrım mı olduğunu merak ediyordum.

Kısa süre sonra yanımızda Ünlüler takımının teknesinin görülmesiyle tezahüratlar başlamıştı. Onların sesinin bize ulaşması üzerine biz de tezahüratla karşılık vermiştik.

Oyun alanı yerine bir arabaya yerleştirildik. Oyun alanına vardığımızda kayıtta olduğumuz söylenmişti. Buraların yayınlanacağını bildiğimizden sırayla ve ekrana yakışır bir şekilde sıralandık. Acun Ilıcalı takımlardan bir kaç kişiyle konuştuktan sonra oyunla ilgili bilgilendirmeleri de yapmıştı. Ödülümüz de adada yardımcı olacak alet takımıydı. Her ne kadar ilgimizi çeken bir ödül olmasa da istediğimiz şey karşı takımı yenmekti.

Eşleşmeler yapıldığında ilk çıkan Steven ve İsmail abiydi. Kenardan son ses destekliyorduk. Ses tonumuzun yüksek olması biraz da karşı tarafın destekleme şekliyle alakalıydı. Savaşa gider gibi bağırmaları rahatsızlık vericiydi. Ancak bu şekilde Steven'ı sabote etmelerine izin vermemek amaçlı biz de aynı şekilde karşılık veriyorduk. İlk turdaki sayımı almıştım ancak durum 4-5'ti ve biz gerideydik. 7 olanın kazanacak olması da cabasıydı. Benden sonra çıkacak olan Aleyna'ya taktik vermeye başladım. Bir yandan da bileğini ovuşturmasıyla elime alarak bakmıştım. Az önce sayımı kazandığımda koşarak sert bir şekilde bana sarılan da kendisiydi. Aleyna gittikten kısa süre sonra dönmüştü ve Merve'nin rakip olarak Ayşe'yi seçmesiyle Ayşe çıkmıştı. Ayşe'nin ünlüler takımının bağırmalarından fazla etkileneceğini düşünerek onun atış yapacağı yerde yerimi çoktan aldım. Merve'nin biraz gerisinde gelerek atış yapmaya başladı. Dizilmiş 9 tane küpü Merve'den önce devirmesiyle koşarak ona sarıldım. Ama bu sarılma benim için onun sayı almasından daha önemliydi. Yıllardır içime gömdüğüm bir arzuydu. Gözlerimi kapatarak bir kaç saniyeliğine daha da sıkı sardım. Sonrasında yanımıza gelen takıma ufak küfürleri içimden yolladım. Ayrılırken burnuma yeni yeni gelen kokuyla yüzünü tutarak kafalarımızı tokuşturarak bu kokuyu daha da almak istesem de olmamıştı.

 Ayrılırken burnuma yeni yeni gelen kokuyla yüzünü tutarak kafalarımızı tokuşturarak bu kokuyu daha da almak istesem de olmamıştı

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.


Umarım keyifle okumuşsunuzduur. İlginiz için çok çok teşekkür ederim. Ancak yorum sayısına değinmeden edemiyorum. Çok az yorum gelmesi beni üzüyor. Ortalama 60 küsur vote varken.

Crumbs of LoveHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin