9

696 67 10
                                    

Chaeyoung

Pratik odasında günler sonra ilk kez çalışıp yorulmuş olan bedenimi koltuğa bıraktım yavaşça, dans ettiğim şarkıyı sessiz bir şekilde mırıldanırken bir yandan da havlu ile boynumdan akan terleri siliyordum. Derin bir nefes verip bakışlarımı açılan kapıya çevirirken gelenin kim olduğunu anlamaya çalışıyordum, taktığı şapka ve maske ne kadar yüzünü belirsiz yapsa da güzelliğini yine saklayamıyordu. Böyle düşünmemin ne kadar garip olduğunu anlamıştım bir anlığına, acaba o içinde neler yaşıyordur diye düşünürken bunu hiç bilemeyeceğim gerçeği beni üzüyordu aynı zamanda da. Bir insanı sevdiğinizde ne kadar yanlış yapsa da, başkalarının gözünde ne kadar kötü olsa da size öyle gelmiyordu, gelemiyordu. Onca gün sadece iki kelimesi yüzünden yemek yiyemez, her gece ağlar hâle gelsem bile yüzünü gördüğüm her an vücudum karıncalanıyordu. Üstündeki uzun siyah ceketi çıkartıp masanın üstüne bırakırken beni fark etmesine rağmen görmezden geldiğini biliyordum, dün gece yaşadıklarımızdan dolayı olacak ki öncekilerden bir hayli mesafeli ve utangaçtı bugün. Sanki hiçbir zaman böyle değilmiş gibi konuşurken kendime gülmüştüm istemsizce. Merak ettiği için sanırım bir bakış attığını görmüştüm buraya doğru, tekrar önüne dönüp parmakları ile oynamaya başlarken utandığı her seferinde bunu yaptığını geçirmiştim içimden. Neden sadece baktığı için utandığını bilmesem de böylesi daha iyi diye düşünüyordum bazen, ya da kendime bunu inandırmaya çalışıyordum. Birini gerçekten sevince böyle oluyordu demek ki, ne kadar bir şeylerin farkında olsanız bile beyniniz bunu bir ihtimal olarak bile almıyordu. Bana dediği onca şeyi Dahyun'a anlatırken bile yine hafiflete hafiflete söylüyordum, toz konduramıyordum kendisine. Başkasının bir şey demesini istemiyordum ve korkuyordum sanırım, toplumun yargılarından dolayı böyle güzel bir duyguyu kaybedeceğimden, sevmekten vazgeçeceğimden. Ne kadar beslediğim sevgi homofobik ailelerin en büyük düşmanı olan "elalem" yüzünden bitecek kadar küçük olmasa bile, kendisini kaybettiğim için bende ona ait kalan tek şeyi de kaybetmekten çekiniyordum bir nevi. O açtığı şarkıya her zamanki zarifliğiyle dans ederken hayranlıkla izliyordum hareketlerini, ne kadar doğaçlama yapıyor olsa bile dansın akışını bozmuyor ve göze güzel gelmesini sağlıyordu. Ben oturur pozisyona geçip bedenini izlerken aynanın karşısında dans ettiğinden rahatlıkla ona baktığımı görebildiğini biliyordum, bundan rahatsız olmadığını düşünürken bana kısa bir bakış atıp dansına devam etmesiyle düşüncelerimi haklı çıkarmıştı bir kez daha. Şarkıyı kendi telefonundan açtığından ismini ve sözlerini bilmiyordum ki zaten, birlikte çıktığımız aylar boyunca da kendimize ait bir şeyimiz olmamıştı çok. Neden benden ayrıldığını düşünürdüm birlikteliğimizi sonlandırmamızın ilk haftalarında, ona yetersiz geldiğim düşüncesi bana en yakın olanıydı fakat sürekli fanların yakınlığımızı anlayacağından ya da şirketin bize yasak koyacağından bahsedip durması bunların hepsini boşa çıkarırdı. Nayeon ve Jeongyeon gibi olacağımızdan bahsederdi hep, insanların önünde el ele bile tutuşamayacağımızdan ve sırf saçımı kestirdim diye büyük tepkiler alacağımdan. Hiçbir zaman böyle bir şey olmazdı, ya da ben öyle düşünüyordum Yugyeom'dan aldığım mesaja kadar. Bir şey hakkında çok düşünen biri olduğunu biliyordum, ama onun da toplum yargısı yüzünden beni sevmekten vazgeçeceğini hiç düşünmezdim. Ya yanılıyordum bu fikrimde, onun da sevgisi benimki kadar büyüktü ya da, çok düşünmekten sonunda harap etmişti kendini. Biliyordum kötü biri olmadığını ve bana böyle şeyler söylemeyeceğini, ne yaparsam yapayım bana hep doğru yolu gösteren bir insanın şimdi farklı bir kişiliğe bürünmesi hayatımda gördüğüm en saçma şeydi. Sonraki şarkıya geçerken içimin acıdığını hissettim büyük bir derecede, World Caves In çalmaya başlarken sahilde kumların üzerine yatıp birlikte bu şarkıyı dinlediğimiz günü hatırlamıştım silik bir şekilde. Üstte dediğimi bir yalanmış gibi göstermek istercesine birlikte en sevdiğimiz ve dinlediğimiz şarkıyı açmıştı. Bu yaptığı içimde yine bir umut oluşmasına sebep olsa da beni istemediğini düşünüp duruyordum, şarkı ilk başladığında biraz bekleyip yorulduğundan dolayı yere oturduğunda aynısını yapmıştım ben de. Arkasına geçerek dikkatli bir şekilde kollarımı boynuna doğru sarmıştım, bu yaptığımla kollarımdaki beden şarkının melodisini mırıldanmaya başlarken bir yandan da gözlerini kapayıp bedenini bana yaslamıştı nazikçe. Tüy gibi hafif olan bedenini kollarım arasında tutarken ben de başımı omzuna yaslamış, kokusunu içime çekmiştim derince. Bu yaptığımla huylanmış olacak ki birkaç huzursuz olduğunu belli edercesine sesler çıkararak sessiz bir kıkırtı kaçırmıştı ağzından, buna karşılık ben de bir tebessüm edinmiştim yüzümde. Elleri hâlâ ona sarılı olan kollarıma giderken sıvazlar gibi olmuştu bir an, sonra daha da aşağısına inip boşta olan parmaklarını benimkilere kenetlemişti sakin bir şekilde. Bunu yaparken o kadar yavaş ve nazikti ki, sanki beni kırmamak için uğraşıyor gibi hissettim bir an. O bunları yaparken ilk kez pişman olduğunu hisettiğimi geçiriyordum içimden. Birkaç dakika öyle durmamızın ardından şarkının sonlarına doğru gelirken, kapı açılma sesiyle ikimiz de oraya doğru dönmüştük. Telaşlı bir şekilde kollarım arasından çekilip telefonuna uzanırken gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırıyordum ben de, gelen üyelere selam verirken koltuktaki suyu almış ve hepsini bir dikişte bitirmiştim. Mina ve diğerleri de boş koltuklara oturup bir konuşma başlatmışken her zaman olduğu gibi sessiz bir şekilde oturuyordu yanımda, az önceki andan dolayı olacak ki arada bir bana endişeli bir şekilde bakışlar attığını görüyordum. Bazı üyeler pratik yapmaya gittiğinde ve sadece 5 kişi kaldığımızda bu gergin ve garip ortam hâlâ devam ediyordu, Jihyo bu havadan sıkılmış olacak ki ikimize bakıp bir süre sessiz kaldıktan sonra konuşmaya girmiş, oturan herkesin dikkatini çekmek için sahte bir şekilde öksürmüştü. Tüm bakışlar ona dönerken güven verici gülümsemesini rahatlamamız için bize sunmuş, dudaklarını ıslatarak konuşmuştu tek düze bir şekilde. "Mina ve Chaeyoung, aranızda bir şey mi var?" Solumdan bir 'ne' sesi yükselirken ben umursamaz bir şekilde omuz silkmiş, heyecanlanınca nasıl göründüğünü merak ettiğim için yanımdaki bedene döndürmüştüm bakışlarımı. Kendini hızlı bir şekilde açıklamaya çalışırken Jihyo onu susturmuş, sakinlemesine yardımcı olmayı denemişti. "Kavga edip etmediğinizi ima ediyordum." Diğerleri bu duruma gülerken Mina derin bir nefes almış, elini kalbine götürmüştü. Tam ortam dinginleştiği sırada Jeongyeon tekrar lafa atılmış, ben ölmek istiyorum demişti adeta. "Yoksa aranızda o tarz bir şey mi var?" İlk başta şaka yaptığını düşündüğü için sanırım Mina gayet doğal karşılamıştı bu durumu, sonradan ciddi olduğunu anlamış olacak ki kaşlarını çatmış ve başını sağa sola sallamıştı reddetmek istercesine. Karşımızdaki beden kaşını kaldırıp emin misiniz dercesine bir bakış atarken bunu tasdiklemek istercesine konuşmuş,  en son isteyeceğim şeyi söylemişti. "İkimizin de sevgilisi var zaten, bildiğiniz üzere ben Bambam ile, Chaeyoung ise Yugyeom ile çıkıyor." Bu sefer Jeong'un kaşları çatılırken bana bakmış, ardından Nayeon'a dönmüştü. Yugyeom'un en yakın arkadaşı olan sevgilisi ise aynısını yaparak bize dönmüş, bizi ele vermek istercesine bir şey söylemişti. 

"Mina, Yugyeom ve Bambam sevgili."





1000 kelimelik şu ana kadar yazdığım en uzun bölüm olabilir sanırım, umarım keyifli bir şekilde okuyorsunuzdur şu ana kadar okuyup oy veren vermeyen herkese çook teşekkür ederim bir sürü fic yazıp yayınlamaya cesaret edememişliğim oldu ama bunu yayınladığıma hiç pişman değilim ayrıca umarım lgs'niz güzel geçmiştir <3

sailed ship / michaengHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin