9.Bölüm: VAR OLMAK İLK ÖNCELİKLE KENDİNİ ANLAMALISIN

155 111 22
                                    

9.Bölüm: VAR OLMAK İLK ÖNCELİKLE KENDİNİ ANLAMALISIN

Minemden kısa bir not:

Geceleri dinmeyen bir acının eşiğinde buluyorum kendimi. Dik durmaya çalışan, ben güçlüyüm, başara bilirim, sevile bilirim, seve de bilirim diye kendimi teselli ediyorum her gece. Sonucunda hüsrana uğrasam da hep gülümsüyorum ve en sonunda kanatları kırılmış bir serçe gibi yere çakılıp aylarca yıllarca ağlıyorum. Ve en komiği de ne biliyor musunuz? Asla akıllanmıyorum. Doktorum bana bir döngünün içerisinde olduğumuzu, bir çemberin içerisinde ki odak noktaları olduğumuzu söylemişti. Her nereye gidersek gidelim aklımız nerede ise o da bizimle gelir ve her ne kadar o çemberin etrafında dönersek dönelim aklımızda olan bizimle beraber çemberin tam ordasın da, aynı noktada sabit bir şekilde durur.

Bir melodi duyarsın, şarkı sözlerini es geçer, sadece o melodiye odaklanırsın. İşte tam orada başlar insanın içindeki her şey. Bazen bir melodi, bazen bir şarkı sözü, bazen de bir gülüş ya da bir bakış. Fark eden bir şey yoktu, takılı kalmıştın sonuçta. O takılmalar gibiydi çemberin ortasında, merkezinde olmamız. Ne sana nede kendime ağlama asla demeyeceğim. Ağla hem de öyle bir ağla ki sonu bile gelmesin. Gelmesin ki en sonunda anlaya bil bu hayatta sadece sen varsın. Ve sonra bir kahkaha at ve bağır avazın çıktığı kadar ve en son olarak şunu anla Var olmak ilk öncelikle kendini anlamalısın.

-GEÇMİŞ-

Emindim, bu yaşanılanlar asla son bulmayacaktı. Aksine ölene kadar devam edecekti. Zaten insanoğlu bu dünyaya öğrenmek ve kulluk etmek için gelmişti.

Göz göze gelmeye korktuğum adamdan her gün dayak yerken bugün yetimhanenin kapısının önünde onun gözlerini arıyordum. Acı çekiyordum. Fazlasıyla. Beni sevmediğini biliyordum, hatta hiç sevmediğini. Bana, anneme ve kardeşime yara açmıştı. Ufak tefek de değildi o yaralar. Büsbüyük, sonsuz yaralardı. Bir daha kimseye güvenemeyecek yaralardı. Ve ben bu yaralara rağmen korktuğum o gözleri arıyordum, yardım dilercesine.

Hep gökyüzüne âşık büyüdüm. Kuşları kıskanırdım, benim kanatlarım yok diye. Bulutları kıskanırdım, onlara dokunamıyorum diye. Güneşi kıskanırdım, herkesi ısıtıyor diye. Ve hatta gece ile gündüzü kıskanıyordum, onlar kadar sonsuz olamıyorum diye.

Öylece yere oturmuş iki çift göz bekleyeli 2 saat olmuştu. Gelmeyecekti, yavaş, yavaş anlıyordum. Nasıl ki annem cennetten gelmemişti, babamda cezaevinden gelmeyecekti. Donuk bakışlarımı soğuktan buz kesmiş ellerime indirip ağzıma doğru yaklaşırdım, sıcak nefesim ellerimi biraz olsun ısıtsın diye. Isıtmazdı biliyorum ama tek çarem buydu. Bir kaç kez ellerime doğru nefesimi üfledim ardından birbirine sürtüp ayağa kalktım. Ellerimi ısıtacak bir cebim bile yoktu... Arkamı kapıya dönüp oyun oynayanlara baktım. Ardından bahçenin tam ortasına doğru yürüdüm ve sağımda kalan kızların yanına ilerleyip ellerinde tuttukları ipe baktım. Tam konuşacaktım ki kıvırcık saçlı kız sıcacık bir gülümseme eşliğinde konuşmaya başladı.

'' Seni Allah gönderdi, tam da bir kişi eksik nereden bulacağız diyorduk. '' deyip hemen ardından kolumdan çekiştirdi, hafif salık halde duran ipin yanına getirdi beni.

'' 3 deyince şarkıyla atlamaya başla '' kafasında şapka olan kızın sözlerini duyduğum da buruk bir neşeyle '' tamam '' dedim.

'' 1, 2, 3...'' Sayım bittiğinde ipleri çevirenler şarkıyı söylemeye başlamıştı.

'' Ayşe teyze, Ayşe teyze bahçene gireyim mi? ''

''Gir!''

''Elmanı alayım mı? ''

''Al!''

''Kaç tane? ''

''8 tane.'' Hep birlikte saylamaya başlamıştık. İlk defa oyun oynuyordum! İlk defa oyun arkadaşlarım oluyordu!

'' 1,2,3,4,5,6,7,8 '' Sayım bittiğinde ipi iki ayağımın arasına almıştım. Herkes gülerek '' aferin '' diyordu, Ben ise hayatımda sanki bir şeyi ilk defa başarıyormuşum gibi gururla yüzlerine bakıyordum. Başara bileceğim tek şeyin ip atlama oyunu olacağını nereden bile bilirdim ki? Sahi, ipi yavaş çevirmeseydiler onu da başaramayacaktım. Bu hayatta annem bana hep başara bilirsin diyordu ama ne var ki bir şeyleri başara bilmemi sağlayacak destek asla görmüyordum. Kör geldik kör gidecektik bu dünyadan. Ve en acısı da bu cümlenin ağırlığını kime asla bilmeyecekti.

Vakit oyun oynayarak bir şekilde geçmişti. Yapamam, edemem dediğim bu yolda bir günü daha deviriyordum. Ne komik! Kardeşim kuzeyi uyutmuştum sıra bendeydi. Peki, beni kim uyutacaktı? Düşüncelerimi şöyle bir kenara bırakıp kardeşimin başını kucağımdan alıp yastığa yatırdım ardından yaslandığım başlıktan bedenimi ayırıp yatağın içine girip battaniyeyi üstümüze örttüm. Beni kimse uyutmayacaktı kendimden başka. Belki günün birinde büyüdüğümde beni de uyutacak birine rast gelirdim. 

Benden Sana-/ İlk kezHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin