Sinirle üst kata çıkarken çalışanlarına bağırdı .
-Tez sıcak suyum hazırlansın.
Altay yanına aldığı iki kadın ile kendine ayrılan bölüme geçti.
Bu sırada Bala, dağların doruğundaki her zamanki dostunu yanına gitmişti. Tanışmaları tesadüfen bir gezinti sırasında olmuş olsa da Bala şifacı Maral'ı hayatının merkezine koymuştu. Bala'ya Maral anne gibi geliyorsa da, Maral için Bala'sı hiç doğurmadığı kızıydı. Ona tüm bildiği şaman tıbbını öğretmişti. Kaledeki şifacı ile birlikte oldukça başarılı işler yapmışlardı. Topraklarında Bala'yı tanımayan ve sevmeyen yoktu. Bala istemese de sadece bakışları ile tüm halk yardımına koşardı.
Eee ama Bala da onlara öyleydi. Ne gecesi ne gündüzü vardı. Bebek doğurmuştu kim bilir kaç tane. Kaç ölüm gerçekleşmişti kollarının arasında. Kaç kişiyi ölümün önünden almıştı. Maral'ın öğrettikleri ileri tıp bilgisiydi. Alp Tolga'nın topraklarında barış, huzur kardeşlik hâkimdi. Kadınlar diğer topraklardaki gibi korkmadan özgürce atlarının üzerinde geziyorlardı. Alp Tolga'nın topraklarında çok şey değişmişti. Bu değişim Han'ın kulağını kadar gitmişti.
Maral ile dağlar arasında kayıp olurken şifalı bitkileri topluyorlar, sebze ve meyvenin daha yararlı olması için yapılacakları uzun saatler boyu tartışıyorlardı. Haaa bu ara Bala eski bala değildi. Oldukça zayıflamıştı. Maral onu volkanik dağın zirvesindeki sihirli göle götürmüştü... Kişinin kalbine göre sonuç veriyordu. Niyeti kötü olanlar çıkamazdı sudan göl alır geri vermezdi. Maral biliyordu kazının aklığını yeryüzünde ondan temizi var mıydı? Sevgi ile büyülü göle soktu.
-Salın içinde sakın korkma Bala'm
Bala Maral'ın dediğini ikilemezdi. Öl dese düşünmeden ölürdü. O hiç kokusunu dahi duymadığı annesiydi. O saçlarını hiç okşamadığı babasıydı. Maral her şeyiydi. İyiliğe yönlendirirken de hep Maral vardı. Aralarındaki telepatik iletişim ileri düzeydeydi. Bala'nın haftalarca nereye kayıp olduğunu kimse bilmezdi. Kimsede karışmaz sormazdı. Beş yıldır hiç kimseye peçesini açmamıştı. Az ve öz konuşurdu. Atmacaları ve kurtları ile Maral'ın yanındaydı. Sadece annesinin yanında doğal haldeydi.
Önce göl iyice içine çekmişti Bala'yı. Korkmuyordu. Gözleri açık Maral'ın kayalıkta oturuşunu izliyordu. Her ne olacaksa haydi şimdi dedi. Göl kaynadı. Döndü döndü. Bir zaman sonra sudan çıktığında Maral sessizce elleri ile ağzını kapayıp ağlamaya başladı.
-Peri misin sen Bala'm?
Sudaki yansımasına bir an şaşırdı.
-Nasıl olur.
-İçinin güzelliği neyse o güzel kızım. İçinin güzelliği.
Saçları lüle, lüle çok açık sarı belinden aşağı dökülüyordu. Yüzündeki benler gitmiş, görenlerin bakışlarını alamayacağı peri kızına çevirmişti. Vücudunun inceliği... Bembeyaz, incecik orta karar boya muntazaman oturtulmuş vücut çıkıntıları. İnanılmaz nazarla çıplak bedenine dokunup sudaki görüntüyü izledi. Sessizce ağlarken gözyaşları suya karıştı.
-Maral bu ben miyim nasıl olur?
Sırrını sadece o an yanında olanlar biliyorlardı. Yine şekilsiz kıyafetlerini giyiniyor yüzünden peçesini çıkarmıyordu. Halkına elinden gelen her şeyde yardım eden kanatsız melekti. Kimse onu evin hanımı görmüyordu. Hatta tüm beylik. Bala onların ailesinin içindendi.
Kale beyinin geleceğini haber alan köylüler ve birçok halk kaleye gelmişti. Bala'larını beylerinden koruyacaklardı. Her şeyden habersiz Alp Tolga ise fahişeleri ile odasında keyif yapmaktaydı.
Bala, Maral ile mağara girişinde ateşin karşısında oturmuştu. Kurtlar yanlarında sessizce dinlenirken
Bala kopuzunu çalmaya başlamıştı. Sözsel pek konuşmazlardı. Gözsel ve Telepatisel konuşma yaparlardı. Maral ateşi dalgın, dalgın harlarken,
-Alp Tolga gelmiş.
Başını salladı. Hala çok kırgındı.
-Umarım çok kalmaz annem.
-Sanki kalacak gibi. Sanki seni yine acıtacak gibi.
Bala gülümsedi çalmasına devam ederken,
-Kendimi korurum korkma sen. Beni görmez.
Maral kaşlarını endişe ile kaldırdı.
-Çok karışacaksın çokkk.. Dikkat et iki gözüm.
Başını salladı. Gülümsedi. Kurtlarına baktı.
-Sakın dert etme. Daha fazla canımı nasıl acıtabilir. Eski Bala değelim sende biliyorsun.
Maral başı ile onay verdi.
-Ama yine de içimde telaş var. Nasıl dağılmıştın seni bulduğumda. Nasıl derbederdin.
Bala'nın usulca gözyaşları aşağı döküldü. Gülmeyi denedi.
-Ölmeyi bile becerememiştim değil mi?
Maral korku ile baktı.
-Sakın ölümden bahis etme seni deli
- Hayır dert etme dedim sana usta. Yapacak çok işim yetiştireceğim çocuklarım var. İstesem de ölemem.
- Dikkat et kızım.
Bala dayanamayıp yerinden kalktı. Maral'ın yamacına çöktü. Dizlerine uzandı.
-Nasılda dibe çöktüğümde beni çekip çıkardın. Karanlığımdan. Öfkemden. Nefretimden. Bedenime ne çok kızgındım. Ne çok öfkeliydim. Yok, etmek için ne uğraşlar verdim.
Maral'ın sıcacık gözlerinin içine baktı.
-Hayatımda tek gerçek dostum, tek gerçek şansımsın. Güvendiğim, sığındığım koca limansın.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MOĞOL'UN HIRÇIN KIZI 1 BALA HATUN +18
Ficção HistóricaBir zamanlar Moğolistan, Baykal gölü ve çevresi Bir kadın düşünün atları coşa getiren, bir kadın düşünün kurtlarla dost ve bir kadın düşünün atmacaların dilinden anlayan, yine bir kadın düşünün belki de tüm Moğolistan'ın en çirkini, en bet olanı...