geciktiğini biliyorum affedin🥺
Bu sefer Los Angeles'a dönüş için uçaktaydım, yeni bindiğimiz için yaklaşık 15 saatimiz vardı ve ben bu sürede uyumayı tercih ediyordum. Tura çıktığımdan beri günde sadece 2 saat uyuyabildiğim için bu 15 saatlik yolculuk zihinsel ve bedensel olarak bana bir ödül olacaktı.
Aklıma grupla beraber tura çıktığımızda haftada 4 saat uyuduğumuz bazen 3 gün üst üste uyumadığımız zamanlar geliyordu, ne kadar yaptığımız işe tutku hatta aşk ile bağlı olsakta bir yerden sonra o tempodan çıkmak her birimiz için çok iyi olmuştu. Uykunun beni teslim alması için gözlerimi kapatıp kulağımda Elvis Presley'nin muhteşem sesinden Always On My Mind şarkısını dinlemek ise ayrı tat vericiydi.
Maybe I didn't treat you, quite as good as I should have
(Sana yeterince iyi davranamadım belki davranmam gerektiği gibi )Maybe I didn't love you, quite as often as I could have (Belki seni sevemedim yapabileceğim gibi)
Little things I should have said and done I just never took the time (Bir şeyler söyleyip yapabilirdim ancak vaktimi iyi kullanamadım)
You were always on my mind
You were always on my mind (Sen hep aklımdaydın)
(Sen hep aklımdaydın)*
Banyoda oturup kimsenin evde olmadığını bildiğimden neredeyse bağırarak ağlarken dış kapıdaki anahtar sesini duymam ile ellerimi ağzıma kapattım, ne kadar sessiz olmaya çalışsam bile hala küçük hıçkırıklarım birinin kulağını kapıya dayamasıyla duyulabilecek biçimdeydi. Aşağı da adımı seslenen Louis'yi duymam ile derin nefesler alıp kendimi kontrol altına almaya çalışıyordum. Adım seslerini duymam ile sanki Tanrı bana bir iyilikte bulunmuşcasına sabahtan beri durmayan çığlıklarım ve hıçkırıklarım bir anda yok olmuştu.
"Harold orada mısın? Konuşmamız gerekiyor" bana seslenmesiyle önce karşılık vermemeyi düşünürken daha sonra kocaman evde en sonunda banyoda olduğumu anlayacak olmasıyla bir kaç dakikanın ardından sesimin çatallaşmasını önleyemeden ağzımdan fısıltı şeklinde bir 'evet' çıkmıştı.
"Sen iyi misin, neden sesin böyle geliyor bebeğim?"
"Bir şey yok Louis git sen"
"Hadi güzelim bana kapıyı aç ve iyi olduğundan emin olayım."
"Louis bir şey yok diyorum git sen geleceğim bende."
"Sana cidden inanmamı mı bekliyorsun hemde sesin bu şekilde bok gibi çıkarken şu kapıyı aç da ne var ise birlikte çözelim yoksa kapıyı kırarım biliyorsun yaparım bunu."
Uzun soluklu tartışmayı yapacak kadar kendimde güç bulamadığım için klozetten destek almaya çalışırken düşürdüğüm cam fanusun kırılmasıyla Louis kapıya daha sert vurmaya başladı. Benim için hep böyle endişeli olsa belki de bu hale gelmezdim. Kapıyı açtığım an önce yüzüme daha sonra herhangi bir yerime bir şey olmuş mu diye bakmasının ardından geçen 40 saniye sonra beni kolları arasına alıp başımı -kıvırcık buklelerimi- okşamaya başladı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
far from you// L.S.
Non-Fiction"2 yıl boyunca neden hiç beni aramadın, aylarca telefon başında senden bir çağrı bekledim ama gelmedi bende pes ettim artık" dedi Harry hüzünlü bir sesle. "Artık burdayım bebeğim her şeyi düzeltmek için buradayım."