🍓&🚬

2.4K 254 186
                                    

yorumlarınız benim için çok önemli 😪

keyifli okumalarrr 🥳🥳🥳

changbin, oldukça kalp kırıcı bir ayrılık konuşmasıyla ji-min'i arkadaşlarının yanında terk edeli iki gün  olmuştu. iki gün boyunca ji-min, changbin'in evine gelmişti fakat changbin kapıyı açma gereğinde bile bulunmamıştı. 

ji-min iki gün boyunca yağmurun altında, kapının arkasında yere çökmüş bir şekilde ağlarken changbin; salonda arkadaşlarıyla eğleniyordu. 

ofisindeki dönen koltukta oturmuş bir sağa bir sola dönerken aynı zamanda gülümseyerek elindeki imzalı kağıda bakıyordu. koridorda büyük bir kargaşanın sesini duyunca yavaşça kaşlarını kaldırarak kapıya doğru baktı. 

kapı sertçe açılmıştı. babasını görünce yavaşça ayağa kalktı. ''ji-min'den ayrılmışsın?'' dedi bağırarak. ''evet ayrıldım, gençleştim resmen ya bu kadar mı fark eder?'' dedi sesinde alay tonu barındırırken. ''changbin sana dediklerimi hatırlıyorsun değil mi?'' ''ya ji-min'le evlenirsin ya da ben sana evlenecek biri bulurum mu?'' ''evet o.'' dedi bay seo. changbin boynunu kıtlattıktan sonra derin bir nefes aldı.

''felix'i seviyorum.'' dedi birden bire. ''ne?'' ''kaderimizde lee ailesiyle akraba olmak varmış işte. sen gelin istedin ama ben sana damat getireceğim. sonuç olarak yine akraba olacağız.'' ''dalga mı geçiyorsun? ne haddine benimle böyle konuşmak?'' dedi bay seo. changbin kalçasını dayadığı masadan uzaklaştı ve az önce gülümseyerek baktığı kâğıdı ve çekmecesindeki dosyayı aldı. ''çok işin olduğu sıradan benden gelen bir kâğıdı imzalamanı istemişlerdi sen de changbin'den geldi zaten diye sorgusuz bir şekilde imzalamıştın hatırlıyorsun değil mi?'' ''e-evet?''

changbin gülümsedikten sonra dosyayı babasına uzattı. ''hisselerim artık tamamen benim, ve elimden alma gibi bir şansın yok yani bana iyi davran seni kapı dışarı etmeyeyim. ayrıca felix'e gidip saçma sapan konuşursan; tehdit edersen, oldu ki adamlarından birini felix'in sokağında görürsem.'' cümlesini bitirmeden bay seo'ya yaklaştı. ''ailecek buluşup yemek yediğimiz akşam felix'i tuvalette öptüğümü bundan hariç üç kere daha beraber olduğumuzu üstelik bunu felix'in ablasıyla sevgiliyken yaptığımı herkes öğrenir ve senin itibarın için hiç iyi olmaz. bu arada bununla kalacağını düşünüyorsan yanılmış olursun. huzurevinde yerini hazırlatırım hatta bunu oldukça yakından takip ederim. anlıyorsun değil mi babacığım?'' dedi tatlı bir sesle. bay seo'nun boynundaki damarları şişerken changbin sadece gülümsüyordu.

''üzülme baba kaderimizde tek oğlu olan eve damat gelmesi de varmış.'' dedi ve kahkaha attı. ''sana en başında kızlardan hoşlanmadığımı söylemiştim zamanında beni anlasaydın şu an tek hatanla kapı dışarı atılacak olmazdın.''

bay seo sinirle odadan çıkınca changbin gülümseyerek dosyaları eline aldı ve şirketten çıktı. hızlıca arabasına bindi; kalan tek şey felix'in yanına gidip her şeyi hallettiğini söylemekti. 

dosyayı yan koltuğuna koyarken felix'in düşürmüş olduğu çilek desenli kolyeyi gördü. yavaşça eline aldıktan sonra uzunca bakıp gülümsedi. kolyeyi dikiz aynasına taktıktan sonra arabasını çalıştırıp felix'in okuluna doğru yola çıktı. 

trafikten dolayı beş dakika kadar gecikecekti ama zaten felix zaten okuldan geç çıkanlardan olmuştu. pastanenin önünden geçerken duraksadı; az sonra sevgilim diyeceği çocuğu yemeğe çıkarmadan önce küçük bir hediye almak istedi ve pastaneye girip çilek ve gülen yüzlü bol çikolatalı bir pasta alıp geri arabasına binmişti. 

okulun önüne geldiğinde yavaşça pastayla birlikte arabadan indi ve gözleriyle felix'i aradı. birkaç dakika etrafa bakındıktan sonra okulun tam köşesinde felix'in arkadaşları jisung ve seungmin'in endişeyle karşı tarafa baktıklarını gördü. 

meraklanıp bir iki adım attı; fakat karşısında sangyeon ve felix'in konuştuğunu gördü. yanlış mı gördüm diye düşünürken bir iki adım daha attı ve gözlerini kısarak ikiliyi izlemeye başladı. jisung, changbin'i fark ettiğinde adımlarını hızlandırarak yanına gitti. 

''changbin selam.'' changbin, jisung'a bakmadan kafasıyla selam verdikten sonra ikiliyi izlemeye devam etti.jisung endişeli bir sesle konuştu. ''sangyeon gelmiş birden felix'le konuşacağım diye ısrar etti. yoksa biz hemen gidecektik, felix istemedi aslında-'' ''jisung susar mısın?'' küçük olan yutkunduktan sonra kafasını salladı ve ikiliyi izlemeye devam etti. 

sangyeon felix'e bakıp gülümsedikten sonra gözlerini kaçırdı. changbin'i gördüğünde felix'i izlediğini fark etti. 

changbin, felix'in artık yanına gelmesini bekliyordu; sangyeon'un birden felix'in dudaklarından öpmesini değil.

nefeslerinin hızlandığını fark ederken gözlerini kapattı ve jisung'a döndü. doğru mu gördüm?  diye düşündü ve gözlerini geri açtı ve jsiung'un tedirgin yüz ifadesi onun düşüncesi onu onaylamıştı.''hyung bir dakika felix'i dinle.'' başının sol tarafının uyuştuğunu hissedince yavaşça kafasını sağa sola salladı kendine gelmek için. derin bir şekilde yutkunduktan sonra elindeki pasta kutusunu jisung'a uzattı. ''ona verirsin.'' dedi. changbin'in sesi belki de ilk defa bu kadar çaresiz ve güçsüz çıkmıştı. 

daha kırk dakika önce ; babasını karşısına aldığı çocuğun az önce başkasıyla öpüştüğünü görmek ağır gelmişti. 

''hyung gitme dur.'' dedi seungmin ama changbin çoktan arabasına binip gitmişti. 

sokaktan hızlıca çıktıktan sonra anayolu birden fazla gördüğünü fark etti. belki de az önce yaşanan olay dengesini bozmuştu. 

gitti.

gidebildiği kadar hızlı gitti. ve eski bir yolun kenarında durdu. 

hızlıca arabadan indi ve kravatını gevşetirken yavaşça öne doğru eğildi. kimsenin karşı gelemediği adam az önce gördüğü görüntü yüzünden ellerini dizlerine koymuş; iki büklüm bir şekilde yere bakıyordu. 

kimsenin karşı gelemediği adam değil, sadece felix'in karşı gelebildiği adam. 

doğruldu ve sert esen rüzgarın saçlarının arasından geçmesine, saçlarının birbirine girmesine izin verdi. alabildiği kadar derin bir nefes aldı. içinde oluşan alevi söndürecek şey derin bir nefes almasıymış gibi nefes aldı. ve bu derin nefesi verirken dudaklarından bir nida kaçtı. 

yetersizdi. 

aldığı nefes yetersizdi, içindeki ateşi söndürecek olan şey bu değildi. yavaşça yere çöktü. 

sangyeon ve felix öpüştü mü sahiden?

oturdu yere ve bacaklarını kendine çekip dakikalardır uyuşan başını ellerinin arasına aldı ve sıkabildiği kadar sıktı. 

orada öyle tanrı bilir ne kadar durdu, dakikalar? hayır. iki saate yakın durmuştu orada. defalarca sigara içmişti, şu an yaşadığı neydi? kalbinin gerçekten acıdığını hissediyordu, beyni uyuşuyor ve istemsiz olarak ağlıyordu. seo changbin ağlıyordu.

kimseye yenilmeyen, herkese karşı kazanan; insanlara üstten bakan seo changbin bugün yirmi yaşında küçük bir çocuğa yenildiği için ağlıyordu. hâlbuki en son annesini kaybettiğinde ağlamıştı. 

ruhsuz bir şekilde ayağa kalktı, saatlerce oturmasından dolayı dizleri ağrımıştı. arabasına bindi ve oldukça yavaş hareketlerle çalıştırdı kontağı. vites değiştirecek gücü bile bulamıyordu kendinde. ellerini direksiyonda birleştirip kafasını da ellerinin üstüne koydu. 

ağlamaktan acıyordu artık gözleri, kapısını kilitleyip kilitlemediğinden bile emin değildi, direksiyona kafasını koymuştu ve orada öylece uyuyakalmıştı.

selam kankiler 

nasılsınız 🥳

bu bölüm nasıl oldu hiiiiiççç bilmiyorum aslında pek emin de değil gibiyim ama artık yapacak bir şey yok bu kadar oldu -_-

umarım sevmişsinizdir ve umarııımm hata yapmamışımdır

sizi çok seviyorum. ^^^ okuduğunuz için teşekkür ederim <3 :<

strawberries & cigarettes | changlix ✔️Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin