kim junmyeon
Sehun'un yanımızdan resmen kaçışından sonra odaya bir süre sessizlik hakim oldu. annem çok şaşırmış gibi durmasa da Sehun'un annesinin şok olduğu belliydi. evliliğimizin anlaşmalı olduğunu bildiğini sanmıyordum, bu yüzden tepkisi garip gelmişti.
iletişimimizin sıfır olduğu Japon adam içeri girince oturduğum yataktan kalkıp annemle birlikte odadan ayrıldım. ne o kadını ne de sevgilisini hiç sevmemiştim, sadece Sehun için dayanıyordum.
"Sehun çok fena ya," diyerek kıkırdadı annem. kol kola mutfağa doğru yavaşça yürüyorduk. evlenmeden önce bana bu kadar sık gelip gitmezdi, belki de şimdi gelmesinin tek nedeni Sehun'du? ya da hala evliliğimizden şüphesi vardı?
"sapık diyecektin sanırım?"
gülmemek için elini ağzına kapattı, ben de neredeyse onunla aynı durumdaydım. o muhtemelen şu an yatak odasında utançtan kıvranıyordu, kahkahamı duyarsa daha kötü olurdu. koltukta yatmak istemiyordum.
aniden ciddileşerek, "onunla olduğun için çok mutluyum Jun." dedi. annem de bir gün gidecekti, bunun farkındaydı ve beni yalnız bırakmaktan korkuyordu.
"ben de mutluyum anne."
iki elimi tutup hafifçe sıktı, yavaşça pat patlayıp bıraktı. yaşlılık yüzünden kırışıklıkları olsa da hala gençliğindeki gibi güzeldi. gülümsemesi ışık saçıyordu. "ha, eğer bir şeyler yapacaksanız kendi odanızda yapın."
bir süre ardından bakıp iç çektim. yalan değildi, mutluydum. Sehun yokken bu ev, ev gibi hissettirmezdi. sadece uyumak için gelip giderdim ama şimdi buradan hiç ayrılmak istemiyordum. yıllar sonra ilk kez sabahları uyanırken tembellik yapmayı arzuladım çünkü yanımda o vardı.
Sehun'a bağlanmaya başladığımı fark ettiğimde ilk düşündüğüm şey ondan ayrılmam gerektiğiydi. bahanelerim basitti, henüz yeni evliyiz, annem boşanınca ne düşünür dedim.
en büyük korkum onun hisleriydi. benimle aynı şeyleri hisseder miydi, yoksa benden ayrılmak mı isterdi?
pijamalarıyla yatakta uzanan Sehun tamamen telefona odaklıydı. onun utangaçlığını biliyordum ve aslında benden saklanacağını düşünüyordum ama hareketleri tersini gösteriyordu.
"annenle konuştunuz mu?" dedi ben üstümü değiştirirken. sırıtışımı engelleyemedim.
"bir şeyler yapacaksanız kendi odanızda yapın, dedi."
yüzünü yastığa gömüp çığlık atmaya başladığında gülmemek için kendimi zor tuttum. en çok da bu hallerini seviyordum işte. yanına oturup kalkmasını bekledim ama kalkacak gibi değildi.
omzunu dürttüm. "annemi biliyorsun, konuyu açmaz. benden de utanmana gerek yok," dedim. "Sehun, kaldır kafanı. boğulacaksın."
doğrulduğu an derin nefesler almaya başlamıştı. yanakları ve burnu kızarmıştı bile. bebek gibi bir cilde sahipti.
"kızarmışsın."
daha rahat edebilmesi için kalkıp klimayı açtım. tekrar yanına uzandığımda süt dökmüş kedi gibi bana bakıyordu.
"çok çalışıyorsun."
çalışmadığım zamanlar seni düşünüyorum ve bundan nefret ediyorum.
"çalışmam gerekiyor."
"arada dinlenmelisin. masaj yapayım mı?"
bunu reddedemezdim. masa başında oturmaktan sırt kaslarım çürümüş gibiydi. hareket etmek bile eziyet gibi geliyordu. başımı sallayıp yatakta yüz üstü döndüm. Sehun anında üstümde yükselmiş ve ağrıyan kaslarıma masaj yapmaya başlamıştı. başlarda çok acısa da, ilerledikçe rahatlamıştım. göz kapaklarım gittikçe ağırlaşıyordu, kapanmalarına engel olamadım.