"onun yanında çocuk gibi kalıyorum," diyerek sızlandım. balayındaki üçüncü günümdü. garip bir şekilde Baekhyun bu güne kadar bana bir mesaj bile atmamıştı. kendini daha fazla tutamamış olacak ki durup dururken görüntülü aramıştı.
"doğal olan bu değil mi?" ağzı dolu olmasına rağmen büyük bir parça çilek daha itti dudakları arasına. şapırdatmaya başladığında yüzümü buruşturdum.
havuzda yaşadıklarımızdan sonra Junmyeon bana daha farklı davranmaya başlamıştı. üstüme çok düşüyordu. ilgisini seviyordum tabi ki ama küçük kardeşi gibi hissettiriyordu. aramızda çok yaş farkı var gibi gözükmese de vardı işte ve bu beni ilk kez rahatsız etmeye başlamıştı.
"ya beni cidden çocuk gibi görüyorsa? bu yüzden mi benimle flörtleşmiyor?"
"Sehun," kameraya yaklaştı. "anlaşmalı evlilik sizinki. neden flörtleşsin?"
"ama seviştik."
kahkaha atmaya başladığında kulaklığımı çıkartıp iç çektim. komik olan neydi?
"sevişmişler! Anne Kim'i kandırdınız hadi, beni kandırabilir misiniz?"
gerçekten korkunç birisiydi. alt dudağımı ısırıp gözlerimi kaçırdım. çok utanmıştım.
"bak üzülmeni istemiyorum. Junmyeon ile birkaç aya boşanırsınız muhtemelen. hazır Paris'teyken sevgili bulsana kendine?"
"istemiyorum." mızmızlandım. "Junmyeon çok yakışıklı."
Baekhyun bana vurmak yerine telefona vurduğunda arama kapanmıştı. büyük ihtimalle telefon duvara falan uçmuştu. gülüyordum ama bir yandan da tedirgindim, döndüğümde telefonunun kırılmasının suçunu bana atıp saçlarımı yolabilirdi.
belki de Baekhyun haklıydı. birileriyle tanışıp Junmyeon ile olan evliliğimizi bitirene kadar kendimi oyalamalıydım. ona bağlanamamın iyi sonuçları olmazdı.
"bugün ne yapmak istersin?" başımı telefonumdan kaldırıp kapı pervazına yaslanan Junmyeon'a kısaca baktım. açık mavi bir kot pantolon ve beyaz tişört giyiyordu. gerçekten giyimine çok dikkat ediyordu. sabahtan beri oteldeydik, o günlük bir şekilde giyinmişken ben pijamalarımlaydım.
"biraz dolaşabiliriz."
"araba kiralayacağım," diyerek boş bir odaya ilerledi.
dolabı açıp hızlıca giyecek bir şeyler bakmaya başladım. belli etmemeye çalışıyordum ama heyecanlanmıştım. fazla abartmaya gerek olmadığını düşünerek onun gibi bir pantolon ve tişört çıkarttım.
giyindikten sonra alyansımı ve birkaç takımı daha takıp saçlarımı yapmaya başladım. Junmyeon arkamdaydı, sırtı bana dönüktü. aynadan onu izliyordum. gerilen kol kaslarına bir süre daha bakıp aynadan uzaklaştım.
"ben hazırım."
kısa bir tartışma sonrasında Louvre Müzesi'ni ziyaret etmeye karar vermiştik. benim pek ilgimi çekmese de Junmyeon müzeleri gerçekten çok seviyordu. sergilenen her şeye kısaca bakıp geçiyordum, Junmyeon arkamdan geliyor ve bütün eserleri dikkatle inceliyordu.
"Junmyeon, çok yavaşsın."
gülerek yanıma ulaştı ve kolunu omzuma attı. "sıkıldın mı?"
"hayır, burası güzel ama sen çok oyalanıyorsun."
omzumdaki kolunu indirip elimi tuttu. içerisi fazla kalabalık değildi, tek tük insanlar vardı. bu yüzden pek endişelenmemiştim ama fotoğrafımızı çekenler olmuştu. yakın durmaya çalışıyorduk.