8 - Bir İpucu

1.3K 170 89
                                    


Kendimize güzel bir akşam kahvaltısı sofrası hazırladık. Çayımız, reçelimiz, peynirimiz, böreğimiz kısacası hazırda pratik olan ama lezzetinden pişman olmayacağımıza emin olduğumuz her türlü yiyeceği masaya sermiştik. Güzeldik. İki kişilik bir mutluluğa sığışan sevgililer gibiydik. Gibi değil gerçekten öyleydik. Başımı kaldırıp karşımda seyrettiğim çayını yudumlayan kınalı perçemli bu adama ne kadar âşık olduğumu bir anlasanız... Ah bir anlasanız keşke...

"Murat komiserin Ankara'da olduğunu neden bana haber vermedin?"

Patatesli böreğimin damağıma bir günah gibi yayılan yağlı tadını alırken ilgisiz görünmeye çalışıyordum. Onca yaptığım şeyden sonra bana anlayışla davranan adama hesap soracak kadar yüzsüz değildim henüz. Arkadaşının yaşadığımız şehirde olmasını haber vermemesi normal zamanda çemkireceğim bir davranıştı elbette. Ama o anlarda normal bir zamanda değildik.

"Evet, yeni geldi," dedi Hamza ağzına bir zeytin götürüp çekirdeğini dişlerinin arasında çevirirken. "Ailesini henüz getirmedi. Eşi hamileymiş zor geçiyormuş. Zaten henüz resmi görevine geçmedi. Emniyet müdür olacaktı ama yerine geçeceği müdür dilekçe verdiği için bir süre daha görevinde kalacakmış."

Kaşlarımı kaldırıp anlıyormuş gibi yaptım. Bilmiş bir yüz ifadesi takınıp "ya öyle mi?" diye mırıldandım. Ama işler karmaşıktı ve ben deli Murat'ın tayin meselesini düşünüp kafa yoracak kadar keyifli bir günümde değildim. Sonuçta Ankara'ya gelmişti ama Hamza bana bunu söylemeyi akıl edememişti. Önemsememişti. Çünkü bunlar onun için kendine sakladığı önemsiz bilgilerdi. Ya da çok önemlilerdi ve bu yüzden bana söylemiyordu. Artık bunları da düşünmek istemiyordum. Tek istediğim çayımı içtikten sonra ılık bir duş alıp yumuşak yatağımda deliksiz bir uyku çekmekti. Karakoldaki o sert koltuklar yüzünden her yerim ağrıyordu.

"Bana seni görevden aldıklarını söyledi."

Ağzımda lokma vardı. Sesim boğuk ve kelimelerim biraz anlaşılmaz şekilde çıkmıştı. Bunu bilinçli bir şekilde de yapmış olabilirim. Hem alacağım cevaptan korkuyordum hem de sormak için deliriyordum. Tipik Yağmur merakı. Artık beni tanıdığınız için bunu açıklamama gerek yok sanırım.

Hamza başını kaldırıp şaşkınca yüzüme baktı. Dudağı hafiften kıvrılırken gülmemek için kendini zor tuttuğu izlenimine kapıldım. Gülmek mi? Sinirsel bir gülme miydi bu acaba? Belki küfretme isteğini bastırdığı için öyle görünüyordu. Kim bilir?

"Sana zarf atmış."

Şimdi gerçekten gülüyordu. Ve ben küfretme isteğimi dudaklarımı birbirine bastırarak kontrol etmeye çalışıyordum.

"Zarf ne demek?"

"Seni kışkırtmak için sanırım böyle bir şey uydurmuş."

Derin bir nefes alıp ciğerlerimde kısa bir süre tuttum.

"İşine zarar vermediğim için memnunum. Ama o adam neden benimle bu kadar uğraşıyor anlamıyorum."

"Seni seviyor."

Bir kahkaha attım. Ayı yavrusunu seve seve öldürürmüş ya bizim aramızdaki sevgi bağı öyle bir şeydi sanırım.

"Bunun sevgi olduğunu sanmıyorum. Adam bana sinir oluyor bence. Sürekli benimle uğraşıyor ve beni hapse atmak için fırsat kolluyor."

Hamza bir süre sessiz kaldı. Lokmasını yutup çayını yavaşça yudumlarken yüzüme baktı.

"Onu tanımadığın için böyle düşünüyorsun. Değer vermediği bir insanla muhatap bile olmaz. Tekrar aynı hataları yapmaman için gözünü korkutmaya çalışıyor. Tabi bunu kendi usulünce yapıyor."

Yağmur şehre karışırken - Ara Verildi -Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin