Ece topuklu ayakkabılara garip bir bakış atarak kafasını salladı. "Bence uygun olur," dedi. "Sonuçta bir toplantıya gidiyorsun. Konu savaş olsa da olmasa da bu bir toplantı değil mi? Çatışmaya girmeyeceksiniz, konuşacaksınız."
"Haklısın sanırım," dedim. Hala emin değil gibi duruyordum ama aksine emindim. Zaten duymak istediğim cümleleri söylemişti. Sadece sonucu kötü olursa en başından çok istekli görünmüş olmak istemiyordum.
"Anlamadığım bir şey var," dedi ben ayakkabıları çoktan giymişken Ece. Yatağımın üzerine yüzüstü uzanmış tarih okuyordu. Ona bakmadan dolabıma yöneldim. "Sen hiç topuklu insanı gibi değildin."
"Tarihle ilgili bir şeyi anlamadığını düşünmüştüm ve inanır mısın, şu anda bu düşüncemin gerçek olmasını çok isterdim." Siyah büstiyeri kapıp hızlıca üzerime geçirdim. "Bir şeyleri yapmak için illa onun insanı olmak mı gerekli?"
"Hayır," dedi ben gömlek beğenmeye çalışırken. "Sadece seni tanımamış olmak beni biraz üzdü. Seni gerçekten tanıdığıma inanıyordum."
"İnsanları savaşlarda ya da ölümlerde tanırsın," dedim. Krem rengi saten bir gömleği önüme tutarak ona döndüm. "Nasıl?"
"Hoş," dedi.
Devam ettim. "Ama bazen bir insanı tanımak için ölüm ya da savaş gerekli olmayabilir de."
"O zaman ne gerekli olur?"
"İzlemek," dedim dürüstçe. Aynadan kendime bakarak yeterli olup olmadığını anlamaya çalıştım. "Bir insanın düşüşünü izlemek."
"Çok yakıştı," dedi.
Kafamı istemsizce ona çevirip neyden bahsettiğini anlamaya çalıştım. "Bana mı?" dedim.
"Seni deri pantolonla ilk görüşüm mü bu?"
"Sanmıyorum," dedim. "Dikkat etmemişsindir."
Büyülenmiş gibi bakıyor oluşunu görmezden gelmeye çalıştım. "Sanki bir şey eksik," dedim etrafı inceleyerek. "Sanki öylesine bir topuz..." Masanın üzerinde bulduğum kalemi saçlarımın içerisinden geçirdim. "Daha naif gösterebilir."
"Nasıl naif olurken serseri görünümünü asla kaybetmiyorsun?" dedi gülerek.
Ciddi olup olmadığını anlayabilmek için ona baktım. "İyi bir şey mi söyledin?" dedim.
"Emin değilim," dedi gülerek. "Fakat sen kendini ne kadar güzel bulmuyorsan bul ben her halükârda seni çok beğeniyorum."
"Sen kendini güzel buluyor musun?" dedim.
"Hayır," dedi dürüstçe.
"Gördün mü?" dedim. "Bu her kadının bir sorunu olabilir. Önemli olan güvendiğin insanlar. Ben seni güzel buluyorum ve bence sen bana güveniyorsun."
Gözlerini kaçırdı. "Bunca zaman kötü insanlara denk gelince insan bazen karşısındaki en dürüst insan olsa dahi dürüst olduğuna inanamıyor. Bana hiç çirkinsin demediler ama hep çirkinmişim gibi hissettirdiler."
"Ben onlar gibi değilim," dedim nazikçe gülümseyerek. "Bence bana inanma vaktin geldi."
"Hoş geldin," dedi gülümsememe karşılık vererek. "Sanırım yeniden başlama zamanımız gelmiş."
Aynadaki görüntüme son bir kez baktım. Kendini her zaman beğenen, çok güzel olduğunu düşünen bir insan hiçbir zaman olmamıştım. Benim için önemli olan ayaklarımın yere nasıl bastığıydı. Bazen görünüş ayakların yere basmasında etkili olabiliyor, insanlar bunun için görünüşlerine milyonlarca para yatırabiliyordu, bunlara karşı bir insan değildim. Ben bir şeyleri insanlar için değil, kendim için yapıyordum ve insanların da kendileri için yaptıklarına inanıyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Statis: LUNA
AcciónFırtınanın ortası... Keskin bir hava ve soğuk bir deniz. Daha da kötüsü var. Savaş yeni başlıyor.