"Eğer an itibariyle görüntümün ekrandan kalkması için uğraşıyorsanız diye söylüyorum," dedi Favor. Sesi emin, biraz başına buyruk ve haddinden fazla öfkeli geliyordu. Özgüvenine hayran kaldığımı söylesem yanlış olmazdı. "Boşuna kendinizi yormak yerine dinleseniz iyi olur. Biraz vaktinizi alacağım ama bu konuşmanın sonunda çok şey kazanmış olacaksınız. İlk kazanacağınız şey canınız olabilir."
"Kendinden bu kadar emin olması normal mi?" dedi Emre. Kafamı hayır anlamında salladım ama görüp görmediğinden emin değildim. "Bu özgüvenin altında intikam ateşi yanıyor gibi duruyor."
"Bir ülke, ne kadar refah seviyesi yüksek olursa olsun eğer savaşa girmeyi göze alabiliyorsa refah kelimesinin anlamını uzun uzun ele almak gerekir. Çünkü nasıl ki, biz, ailelerimizi ve sevdiklerimizi kaybedeceksek, siz de beraber olacağınıza inandığınız ailelerinizi ve sevdiklerini kaybedeceksiniz. Göze göz, dişe diş."
"Elinde büyük bir koz var," dedi İclal. "Ne olduğunu bir türlü anlayamıyorum ama elinde bir koz olduğuna eminim. Yoksa bu kadar rahat davranabiliyor olması inanın bir mucize olurdu."
"Bu zamana kadar böyle bir konuşma yapmayı çok düşündüm ama inanın, sizin kadar ben de bu anın gelmesini hiç istemedim. Çünkü biliyordum ki bu an geldiğinde hepimiz, siz ve biz, bir tarafa ayrılmak zorunda kalacaktık. Eğer şu an da farklı tarafların zaten oluştuğunu, sizin bizden ayrı bir tarafta olduğunuzu ve öyle ya da böyle bu savaşa girileceğini düşünüyorsanız oldukça yanılıyorsunuz. Fakat sizi temin ederim ki, ben konuşmamı bitirdiğimde hepiniz bir taraf seçmek zorunda kalacaksınız. Ne yazık ki, aklını kullanabilen hiçbir insanın orada kalmak isteyeceğini sanmıyorum."
"Neler dönüyor?" dedi şaşkınlıkla Hale.
Emre'nin bana bakan gözlerine karşılık vererek korkumu dizginlemeye çalıştım. Sinirlendiği, öfkesinden gözünün önünü göremediği anlara denk gelmiş ve elimizden geldiği kadarıyla onu sakinleştirmek için uğraşmıştık. Fakat sadece ekrandan gördüğüm kadarıyla bile bu öfkenin tanıdık bir öfke olmadığını, kolay kolay da geçecek gibi durmadığını anlayabiliyordum.
Muhtemelen Emre'yi de beni de korkutan unsur buydu.
Bunca zaman öfkesiyle neredeyse bir ülkeyi iki tarafa bölmüş, birçok kayıp vermemizi sağlamıştı. İnsanlar ailelerini bırakmış, aileleri kendi evlatlarına ne olduğunu bilemez halde kalmış ve çocuklar, çok büyüttüğümüz boşanma konusunda bile 'olan hep çocuğa olur' vaazı vererek emek emek büyüttüğümüz çocuklar, yapayalnız kalmıştı. Peki ya şimdi?
Bundan daha kötüsü olabilir miydi?
"Statis," dedi büyük bir vurguyla Favor. "Statis denilen örgütün hiçbirinize ihtiyacı yok. Sizi yanında tutmalarının sebebini sadece siz ve örgüt bilmesin istediğim için sizin için bir sürpriz düzenleyerek bu konuşmayı yapmak istedim. Fakat yanlış anlaşılma olmasın isterim, konuşma sadece sizin taraf değiştirmenize sebebiyet vermeyecek, Statis'in başındaki adamı da yol yakınken ülke sınırları dışına çıkaracak."
1 GÜN ÖNCE
"Yakın mısınız?" diye sordu Farah. Etrafına oldukça sakin bakışlar atsa da oldukça korktuğu gözlerinden ve fincanı tutan ellerinden belli oluyordu. Sıcaklığını önemsemeden içiyor, yüksek bir ihtimalle ağzının yandığını da korkusu yüzünden belli edemiyordu. Etrafına nasıl bir enerji yaydığının bile farkında değildi.
"Ben oldukça yakınım," dedi Egemen Yıldırım uçaktan inerken. Ölmeden önce yapılacaklar listesinde bir yere uçakla inme hayalini olduğunu fark etmesi, planlarında küçük bir değişikliğe yol açmıştı. Gitmekte oldukları deponun çatısına uçakla inmek onun için büyük bir eğlence olacaktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Statis: LUNA
AcciónFırtınanın ortası... Keskin bir hava ve soğuk bir deniz. Daha da kötüsü var. Savaş yeni başlıyor.