Bölüm 5

9 1 0
                                    

    Bir haftadır aynı günlük çalışmama devam ediyordum. Arada Emir gelip Melis'e bir şeyler anlatıp gidiyordu. Onun dışında günlerim aynıydı. Erken kalktıktan sonra kütüphaneye iniyor kitaplarla vakit geçiriyordum. Biraz Aslı ile oynuyordum ve ardından en başa bela, hatta yorucu olan simülasyona giriyordum. Bundan dolayı bütün bedenim ağrılarla kaplıydı. Ne kadar ısınma hareketleri yapsam da hamlanmayı becermiştim. Ağrılarımdan dolayı simülasyonda iyi değildim ama kitaplarda hız kazanmıştım. Merakla bir sonraki kitaba bakıyordum. En merak ettiklerime ulaşma hakkım yoktu.

Odadan atıldığım günden sonra tuhaftır ki hiç Tuana'yı göremedim. Belki de kendisi beni görmek istemiyordu ya da yeniden bir ilham gelmişti. İkinci ihtimalin olmasını içtenlikle istesem de kendimi kandırmama gerek yoktu. Kesinlikle beni görmek istemiyordu. Onun odasının olduğu tarafa bakmayı kesip kütüphanedeki birçok hoş tablolara baktım. Her biri farklı manzaralardı. En güzeli buradaki gölün çizimiydi. Tıpatıp aynı, gölün ve etrafında birçok çeşit çiçeğin hayat bulduğu yeri resmetmişti ressam. En güzeli de güneş batarken çizilmiş olmasıydı. Yapılacaklar listeme gün batımında göle gitmeyi ekledim.

Dün gece otururken aklıma, kendime bir liste yapma fikri geldi. Hep Neslihan annem ile böyle bir liste yapacaktık ama hiç fırsatımız olmamıştı. Zaten ben daha erkeklerin yüzüne bakamıyorken, istediğimiz şeylerin çoğunu da yapamazdık. Onlar için o kadar çok endişeleniyorum ki her düşündükçe içim bir tuhaf oluyordu. Kendimi rahatlatmak için tekrar göl resmine baktım. O kadar rahatlatıcıydı ki bu akşam gitmek için çok iyi bir fırsat olduğuna karar verdim. Belki de yanımda gelmesi için Melis'e sorabilirdim.

Çok geçmeden tekrar sağlıkla, bu sefer bıçak yaralarıyla ilgili kitaplara bakıyordum. O gün ki bıçak ağrısından sonra bıçak yaralanmalarını hafife aldığımı fark ettim. Filmlerde insanlar bıçaklansa da ayaklanır ve dövüşüne devam eder ama gerçek dünya da bunu yapabilen birinin olduğunu sanmıyordum.

Okumaya dalmışken saatin farkında değildim. Daha simülasyona girecek ve oradan gün batımını izlemeye gidecektim. Hızla okumayı bitirdiklerimi yerlerine yerleştirdim. Tam çıkacaktım ki bazı kitapları yanımda almayı unuttuğumu fark ettim. Oturduğum sandalyenin yanında bir tane daha sandalye vardı. Onun üstünde bıraktığım kitaplara doğru giderken, arkamda olan ve fark etmediğim o tabloyu gördüm. Onu görmemle bacaklarım beni ayakta tutamamaya başladı ve anın etkisiyle yere düştüm. Acıyı hissedemiyordum. Şok içinde sadece tabloya bakıyordum. Çınlama sesi dışında hiçbir şey duyamıyordum. Tabloda kaybolmaya başladığımda her şey çok geçti.

Tabloda karanlığı aydınlatan ay, bir gecekonduyu ışığıyla çevreliyordu. Gecekondu zar zor belli oluyordu çünkü duvarları simsiyahtı. Sanki birileri evin bulunmasını istemiyormuşçasına ormanla adapte etmişti. Fakat ben ormanın içindeki o evi tamamen görebiliyordum. O evin içerisinin her ayrıntısını biliyor ve gözlerimle canlandırabiliyordum. Gözlerim yaşarmaya ve nefes alamamaya başladım.

Öylece tabloya bakakalmıştım. Esra'nın kaçarken, katilinin kafasına vurduğu saksı hala orada duruyordu. Yaşadıklarımdan önce çizildiği belliydi çünkü sonra çizilseydi veranda kıpkırmızı olması gerekecekti. Evin tek açık renkli kısmı verandasıydı kahverengi ve tahtadandı. Tabloda olmasa da benim gözümde o veranda kıpkırmızıydı.

Anılarım beni ele geçirirken bağırmaya ve ağlamaya devam ediyordum. Gözlerimi kapatmak istemiyordum. Göz kırpmak bile her şeyin canlanmasına sebep oluyordu. Biri beni sarsmaya başladığında gerçekliğe dönmeye çalışsam da başaramadım. Sonra beni bıraktı bir süre ortalıktan yok oldu. Ben hala ağlıyor ve kenetlenmiş tabloya bakıyordum. Ne kadar sürdüğünü bilmesem de sanki saatlerdir orada oturuyor gibi hissediyordum. Çok geçmeden beni sarsan kişi geri geldi. Bana iğne yaptığında her şey bulanıklaşmaya ve sakinleşmeye başladı. En sonunda gözüm karardı ve kendimden geçmiştim bile.

REDUNDANT:EKİNEZYAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin