Bölüm 4

183 9 0
                                    

"İyiyim teşekkürler. Sen nasılsın?"

diyerek, sıcak ve arkadaşça konuştu. Onun bu sicaklığı bana birden lisedeki Ali'yi hatırlattı.

"Ben de iyiyim. Deniz, sen tek çocuk muydun?"

dedim ailesini analiz etmek amacıyla ve seansa başladım.

"Hayır, tek çocuk değilim. Bir abim var, Yiğit. 32 yaşında,"

"Ne güzel. Peki o ne yapıyor? Nasıl aranız?"

"Geldiğimde ailemden bahsetmiş miydim bilmiyorum ama... Sanırım bahsetmedim. Benim babam bir TV kanalının sahibi. Ben Londra'da ekonomi üzerine eğitim aldıktan sonra İstanbul'a döndüm, babamın kanalının finans işlerini yönetiyorum. Abim de Kanada'da reklamcılık ve pazarlama okudu. Şimdi de kanalın reklam işlerinden sorumlu. Annemse, edebiyat mezunu ama şu an çalışmıyor."

Aile kendi çocuklarının hayallerini mi gerçekleştirmişti, yoksa baba kendine işleri için iki köle mi yetiştirmişti? Zamanla bunları çözmem ve analiz etmem, Deniz'in kendine verdiği değeri anlamam için önemli olabilirdi.

"Peki abinle aranız nasıl? Onu söylemedin."

"Abimle mi? Abimle aramız... İyi de diyemem, kötü de. Stabil bir şekilde devam ediyor. Yani hep böyleydi..."

Abisiyle bir sorunu olduğunu sezdim. Bu konunun üzerine gidebileceğimi hissettim, gözlerini gözlerimden kaçırıp pencere tarafına yöneltmişti. Bir şeyler hatırlamak istiyor ya da bir şeylerden kaçıyor gibiydi.

"Çocukken nasıldı?"

diye sordum. Bu seans benim sorulatim üzerinden gidecek gibiydi. Çözümlemelerimi diğer seansa saklayacaktım.

"Çocukken... Abimle iyiydi ama annemin çocuklarına col hata yaptığını düşünmüşümdür hep,"

"Ne gibi hatalar mesela?"

"Kaç yaşında olduğumu çok hatırlamıyorum ama annemin ayrımcılık yaptığını hatırlıyorum."

Serbest çağrışım yapması için,

"Ayrımcılık senin için ne ifade ediyor?"

"Birini başkasından kayırmak, ayırmak. Birini, diğerinden daha çok sevmek."

"Başka..."

dedim. Biraz düşünmeye devam etti. Bekledim.

"Benim için sadece anlamı bu,"

dedi. Onun dünyasında ayrimcılık kelimesinin ne demek olduğunu öğrenmem gerekiyordu. Çünkü herkes her kelimeye aynı anlamı yüklemiyor, herkes her kelimeyi aynı anlamda kullanmıyordu. İnsanlar arasındaki yanlış anlaşılmaların çoğu bundan çıkıyordu zaten. Konuşmasıni bekledim çünkü önüne bakıyor, kolyesiyle oynuyor, bir şeyler söylemeyi bekliyor gibiydi. Yüzünü yukarı kaldırdığında, gözlerinin dolduğunu ama akmaması için kendini zorlukla tuttuğunu fark ettim. O gözyaşlarının rahat rahat akmaları için elimden geleni yapmak istiyordum.

"Küçükken abimle aynı okulda okuyorduk. 23 Nisan gösterileri oluyordu. Biz bu gösterilere hevesle hazırlanırdık. Çocukluk işte, bilirsin... Herkesin ailesi okula gelirdi. O sıralar babamla annemin işleri çok yoğundu, annem de o zamanlar faal olarak başka bir okulda çalışıyordu. Sabah benim gösterim, öğleden sonra abimin gösterisi olacaktı. 23 Nisan'dan önceki gün annemle babamın mutfakta, 'Deniz'in gösterisine sen git, hayır sen git,' kavgası yaptıklarını duydum. Kavga sırasında kapıda durup konuşulanları dinlemek istememiştim, geç saatlerde tuvalete giderken şahit olmuştum. Sanki ben daha değersizdim, bu yüzden hep ikinci seçenektim. Yiğit'e zaten gidilecekti ama benimki için kavga ediliyordu... İkisi de gösterime gelmedi ve daha sonra ikisi de Yiğit'in gösterisine gittiler. Beni de kendileini affettirmek için hediyeye boğdular. Londra'daki mezuniyene de sadece babam geldi. Ama Yiğit'in Kanada'daki mezunitine vine birlikte gittiler..."

YASAKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin