Bölüm 9

147 10 0
                                    

Deniz'in , mesajıma cevap vermeyişinin bugün dördüncü günüydü. Günleri saymıyordum, sadece bugün randevularımı kontrol edip geçmiş günlerin analizini yaparken fark etmiştim. Ya da gerçekten sayıyor ama bunu kendime itiraf etmek istemiyordum. Ama şimdi etmiştim işte. Kendine dürüst insan, birsüre zorlansa da sonunda birçok şeyden kurtulur.

Neden bana cevap vermediği üzerine birçok fikrim vardi aslında. İşleri çok yoğun olabilirdi. Yurt dışında, seyahatte olabilirdi. Gelen mesajları kontrol edemeyecek kadar büyük bir ailevi sıkıntisı olabilirdi. Ya da bunların hepsinin dışında, gerçekten terapiye artık devam etmek istemiyor olabilirdi. Ama eğer istemiyorsa da, bunun tepkisi mesajlarıma sessiz kalmak mi olmalıydı? Belki de ona göre, evet, böyle olmalıydı. Her neyse. Bugünkü danışanım için hazırdım. Danışanlarım benim ufkumu açmaya, farklı hayatlarda seyahat etmeme imkân sağlamaya devam ediyordu. Ofise ulaştığımda, odama girmeden önce Öykü'yü selamlayıp bana bir Türk kahvesi yollamasını istedim.

Bugünkü danışanımın adı Ece Koroğlu'ydu ve onunla ilk kez tanışacaktım. Gelmesine on beş dakika kalmıştı ve kendisinde doldurmasını istediğimiz kâğıtları Öykü odama bırakmıştı, ben de onları inceliyordum. Cinsellikle alakalı bir sıkıntisı olduğunu seziyordum. Çünkü işaretlediği cevaplar, bana hem cinselliki, ilgili bir sıkıntıyı hem de bir depresyon sürecini gösteriyordu. İtiharla alakalı da birkaç yanlış fikri olabilirdi. Masa telefonumdan arayan Öykü,

"Cemre Hanım, Ece Ha. nim geldiler. Siz de hazırsanız, alalım mı?"

diye sordu. İncelememi de bitirdiğimden,

"Tabii, hazırım, alabilirsin,"

dedim. Masamdan kalkarken kapıim tıklatıldı,

"Gelebilirsiniz,"

diyerek seslendim. İçeriye saçları uzun ve parlak kahverengi, gözleri Araplarınki gibi iri, dudakları siyahilerinki gibi kalın. sevimli ama vücut dili biraz tedirgin, 1.65 boylarında bir kız girdi. Tepkilerimi hızlıca kavramak, beni çok acele tanımak isteyen bakışları vardı. Üzerimdeki giysileri bile süzüyordu.

"Hoş geldiniz Ece Hanım,"
diyerek elimi uzattım.

"Hoş bulduk,"

"Nereye oturayım?"

"Nasıl isterseniz, nasıl rahat ederseniz..."

Oturabileceği yerlere göz gezdirdi.

"Bazısı bana daha yakın olmak için şuraya oturuyor, bazısı daha uzakta durmak için şuraya..."

diye odamdaki koltukları tanıttım. Kimi koltuk daha yakın, kimisi daha uzaktı. Mesela Deniz hep bana daha yakın olanı tercih ederdi... Ece uzak olani seçip koltuğun ucuna oturdu. Ben de kendi yerime geçip onun konuşmasını beklemeye başladım. Kucağıma da notlarımı yazabilmem için kâğıtlarımı aldım.

"Nereden başlayacağımı bilmiyorum aslında..." diyerek söze girdi.

"Nereden başlamak istersen, oradan başlayabilirsin. Vaktimiz çok, acelemiz yok,"

diyerek onu rahatlatmaya çalıştım ve 'siz' ifadesini bırakıp 'sen' ifadesine geçtim. Bunun ona daha iyi geleceğini hissediyordum. Eğer danışan kendini rahat hissetmezse, sizinle iletişim kuramaz ve bu da terapinin boşa gitmesine sebep olurdu.

"Şöyle başlayabilirim..."

diyerek konuşmaya hazırlandı. Otururken elleri bacaklarının arasındaydı. Dışarıdan rahat görünen genç kız, benim odamda hiç de rahat değildi.

"Birüniversitede sosyoloji okuyorum. Diğer taraftan yan dal urak felsefe bölümünde eğitim alıyorum. Yani iki bölümü aynı anda okuyorum. Bu biraz zor ama aslında seviyorum, hem okulumu da seviyorum."

YASAKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin