8|"Bazı gerçeklerle yüzleşmek can acıtsa da, hayatınızı ipten alır.."

2.9K 319 454
                                    

Yine BEEEEN selam kepeleklerimm

Bu bölüm birazcık çok azıcık olaylara giriyoruz bir şeyleri kavramanızda yardımcı olabilir tabi dikkatli okursanız bsbxbsnsm

Bir de her gün bir veya iki bölüm atıyorum o yüzden bölümü okumaya başlamadan önce bir önceki bölüme gidip okuduğunuzdan emin olursanız daha iyi olur sizin için gözden kaçırmış olabilirsiniz

Şimdilik bu kadar sizi bölüme alıyor ve keyifli okumalar diliyorum 💜

--------------

Hayat bir oyundan ibaretse ben bu oyunun piyonuydum sadece. İlk önce gözden çıkarılacak, önemsiz ve değersiz olan bendim hep. Ne anne şefkati gördüm ne baba. Annem, o sevgiyi hiç göstermemişti bana. Babam zaten daha anne karnındayken terk etmişti bizi. Bazen annemin bu ilgisiz hallerini buna bağlardım. Belki de annem bana hamile kalmasaydı babam ondan ayrılmazdı. Her şey çok daha farklı olurdu.

Ama olan olmuştu işte. Hayata geldim ve şimdi hiç tanımadığım bir adamın elinde esirdim. Peki annem bu oyunun neresinde bulunuyordu? Şah mıydı vezir mi? Tüm sorularımın cevabını alacağım insan karşımdaydı.

"Anne." diye döküldü dudağımdan bir yıldır yabancısı olduğum kelime. Karşımdaki kadın annemden başkası değildi. Hâlâ eskisi gibi güzel ve oldukça soğuk...

Gözlerim yuvalarından çıkacak kadar büyüdü. Ne söyleyeceğimi bilemezken hemen arkasından gelen Jeongguk'u görmemle aklım iyice bulandı. Neler oluyordu burda?

"Anne beni almaya mı geldin?" diye mırıldandım safça. Yaptığı onca şeye rağmen hala ondan medet umuyordum. Özlemiştim bile. Yanağımdan usulca bir damla akarken elimin tersiyle sildim. Bir adım atıp anneme biraz daha yaklaşınca Jeongguk'un bakışlarını üzerime çekmiştim.

Ölüm vardı gözlerinde. Bana zaten hep nefretle bakardı ama şimdiki bir başkaydı sanki.

Umursamadım.

"Çalışma odama geçelim, orda konuşuruz." dedi Jeongguk tok sesiyle. Bir insan nasıl bu kadar duygusuz konuşurdu aklım almıyordu.

Annem başını sallayıp onun peşinden gitti. Yüzüme bile bakmamıştı. Oğlu aylardır kayıptı ve o bunu umursamamıştı bile. Sahte bir gülüş peyda oldu yüzümde. Bu işin içinde bir iş vardı. Annem Jeongguk'u bulmuş olamazdı. Belki de beni anneme teslim edecekti Jeongguk. Öğrenmenin tek yolu o odaya gitmekti.

Titrek adımlarla odanın kapısını açıp içeri girdim. Jeongguk çalışma masasının başında annem de masanın önündeki tekli koltukta oturuyordu. Her zamanki gibi dikkat çekici şeyler giymişti. Bu haliyle benden daha genç ve sağlıklı duruyordu.

Onca şeyi yaşayan o değil bendim çünkü.

Hücrede geçirdiğim zamanlar bana şaşırmamayı öğretmişti. Tepkisiz kalmaya çalışıp annemin gözlerinin içine baktım. Sevgi namına hiçbir şey yoktu o gözlerde. Şaşırmadım.

"Neden burdasın, ya da ben neden burdayım? Yine hayatımı mahvetmeye mi geldin?" dedim sakince. Annem bir eskorttu ve işi abartıp lisedeyken erkek arkadaşımla birlikte olmuştu. Bunları düşünmeye ben bile utanırken o bundan büyük bir keyif duyuyordu.

"Senin için gelmedim. Jeongguk çağırdı beni, senin burda olduğunu bilsem gelmezdim." dedi ruhsuzca. Annem bana hiçbir zaman şefkat göstermemişti ama bu kadarını da beklemezdim.

"Demek tanıyorsun onu. Birlikte mi planladınız bu işi? Beni kaçırması için sen mi yardım ettin ona? Ne biçim annesin sen ya, nasıl bir insansın?" diye bağırdım son sesimle.

Moarte | JikookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin