Hepinize iyi okumalar...------------
Gözlerimi açtım ve berbat bir baş ağırısı ile karşılaştım.
Duyduğum alarm sesi ise pek yardımcı olmuyordu.Bir dakika alarm sesi mi ?
Yattığım yerden doğruldum ve demir kapıdaki camdan dışarıya baktım.
Bu yerdeki askerler koşturarak, geçiyordu ve biri onlara bağırıyordu. " Kapılara gidin, içeri girmelerine izin vermeyin " gibisinden şeyler diyordu ve durmadan tekrarlıyordu.
Askerlerden biri geldi ve kapımın önünde durdu. Birine bir şeyler dedi ve kapıyı açtı.
" Gidiyoruz " dedi. Nereye diye sormadım. Çünkü soramazdım, yasaktı. Ellerime gücümü engelliyen kelepçelerden koydu. Koymasada olurdu, ben zaten güçlerimi kullanamıyorum.
O askerle beraber hızlı adımlarla, diğerlerinin yanına gittik. Hepsi bir kapıdan geçiyordu ve fazla kişi kalmamıştı. Beni de sıraya koydular. Bir kaç dakika orada durdum.
" Hey, önümde ki, beni hatırladın mı ? " dedi biri. Arkama döndüğümde sarışın benim yaşlarımda gibi duran bir erkek vardı.
" Hayır "
" Geçen kafeteryada beni dövmüştün, şimdi hatırladın mı ? " dedi. Doğru ya, benim elmamı almıştı.
" Evet hatırladım, senin yüzünden 1 hafta boyunca aç ve hücrede hapis kaldım "
"Evet, bunu duydum "
" Neden benimle konuşuyorsun ? " dedim ve önüme döndüm.
" Bak senin kelepçen gevşek ve benimki çok sıkı yani güçlerini kullanabilirsin. Bana yardım et, burdan beraber kaçalım "
" Yapamam! "
" Neden ? "
" Güçlerimi kullanamıyorum "
" Ne!, tamam... sorun değil ve özür dilerim "
" Ne için ? "
" Afferdesiniz, neden bu kızın kelepçesi gevşek bizimki sıkı! " diye bağırdı çocuk. Bağırmasıyla askerler buraya geldi ve ellerimi aşırı sıkı bir şekilde bağladılar. Arkama ona baktım.
" Bunu neden yaptın ? "
" Hak geçmesin canım "
Tam bir gıcık neyseki ona daha fazla katlanmak zorunda değildim. Çünkü sıra bana geldi.
İlerledim ve kapıdan geçtim. Dışarı çıktığımda bir anda ısınmaya başladım. Kafamı hafif kaldırdım ama gözlerim hemen kısıdı. Bunun sebebi güneşti, neredeyse 4 yıldır görmediğim güneş...
Dört yıldır görmediğim yeşillik, içime doya doya çekmediğim, bazen mahrum bırakıdığım hava, bütün bunları bu kadar özliyeceğim aklıma gelmezdi.
Sonra onu gördüm gökteki mavi adamı, gözlerinden çıkan kırmızı ışıklar vardı.
" Vay canına!! Bu Süperman.... hiç değişmemiş hâlâ eskisi gibi ! " dedi yanımdaki ses hayranlıkla. Yanıma baktığımda onu gördüm içerideki çocuk.
" Metropolis'in kahramanıydı değil mi ? " dedim hatırladıklarımı kontrol etmek için.
" Evet öyleydi, bak onun biraz ilerisindeki de Green Lantor olmalı " dedi. Haklıydı yeşil kostümlü elinden yani yüzüğünden dev bir yelpaze yapmıştı. Artık onunla ne yapıcaksa , merak etmedim değil.
Yanımdaki elimi tutu ve yavaşça arkaya doğru koştuk.
" Ne yapıyorsun ? " dedim. Avucundan bir anahtar çıkardı ve kelepçemi açtı.
" Fazla vaktimiz yok, benim kelepçemi aç ve ikimiz kaçalım "
" Diğerleri ne olucak ? "
" Bak burdan tek başımada kaçardım ama anahtarı senin sayende alabildim. Bu yüzden sende benimle geliyorsun ama onların bir yardımı dokunmadı. "
" Olmaz, onları burda bırakamayız " dedim ve büyük bir ses duydum. Resmen yer titremişti. İkimizde durduğumuz yerin köşesinden az önce ki yerimize baktık. Bizim bineceğimiz uçak yanıyordu, o çocuklar yanıyordu. Hepsi ölücek.
Süperman hızlı oraya yaklaştı ve derin bir nefes aldı. Nefesi geri verince nefesi sayesinde ateş sönmeye başladı. Yanımdakinin elindeki kelepceyi açtım ve o da hemen elimden tutu ve koşmaya başladık.
.
.
.
.
.
.
.
.Ne kadar koştuk bilmiyorum ama gece olmuştu. Bir yola vardık ve hâlâ koşuyorduk. İlerinde kulübe gibi bir yer vardı. Oraya doğru ilerledik. Camlardan içeriye baktım, içerisi karanlıktı ve sanırım kimse yoktu. Kapı kilitli değildi ve içeri girdik. Bir anda bir ışık yandı. O çocuk, eli yanıyordu. Sanırım onun güçü buydu.
Kapıyı önce yavaşça açtı ve açtıkça içeriyi kontrol etti. En sonunda kapıyı sonuna kadar açtı ve içeri gidik. Bende yanına gittim.
" Ateş, gücün bu . " dedim onaylaması için ona bakrak.
" Bu sadece bir tanesi " dedi.
" Peki diğerleri ne ? "
" Elementler, senin ? "
"Eskiden, benim de gücüm elementlerdi ama şimdi koca bir hiç"
Bu kulübenin içindeki gibi, tozlu sandalyenine yere indirdim ve tozunu silmek için bir bez aradım. Etrafıma bakarken bir bez parçası buldum ve sandalyeyi sildim.
" Güçlerini nasıl kaybettin " dedi ve benim yaptığım gibi bir sandalye indirdi. Benim aksime o kendi gücünden olan su ve hava ile temizledi.
Sorduğu sorunun cevabını bekliyordu ama ne cevap vereceğimi bilmiyorum. Hem cevabı bilsem bile ona güvenebilir miyim ki ?
En iyisi üsten cevap vermek ." Bilmiyorum, bir gün uyandım ve her şey gitmiş. "
Bu dediğim yalan da sayılmaz yani.
" Peki oraya nasıl düştün, o insanların arasına ? " dedi. Bu soruya cevap vermek istemiyorum, ona ne kadar güvenebilirim ki, daha adını bile bilmiyorum.
" Teredüt ediyorsun "
" Elbette teredüt edeceğim, tanımadığım bir yabancı ile kaçtım ve benden yaşadığım şeyleri anlatmamı istiyorsun. "
" Haklısın, ben Zacharias Anderson ama kısaca Zach de diye bilirsin. Senin adın ne ? "
" Aida Kane "
" İlk ben başlıyorum o zaman, tuaf yere 8 yaşındayken zorla getirildim. Kaçırlıldığım gün, annem ve babamla eve dönüyorduk ve biraz ıssız bir yerdeydik. Bize bir araba çarptı ve sonrasını pek hatırlamıyorum, uyandığımda o yerdeydim. O günden sonra elime geçen her fırsatta kaçmaya çalıştım ama şimdiye kadar hiç başaramamıştım. Senin sayende artık özgürüm. "
Sözü bitti, kendi doğrusuyla, belki gerçek, belki değil bilmiyorum ama o yalan söylediyse benim doğru söyleme ihtimalime pek inanacağını sanmam. Bu yüzden ben doğruyu söyliyeceğim, ne kaybedebilirim ki ? Ölür müyüm?
" Bu biraz uzun bir hikaye, dinlemek istediğine emin misin ? "
" Yani, evet. Zamandan bol neyimiz var " dedi.
" Peki öyleyse sen istedin, her şey ben 6 yaşındayken oldu.....
..................
Sonraki bölümde görüşürüz
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Black Rise
FanfictionBazen hayat bize hiç ummadığınız şeyler yapar ve biz bir şekilde kendimizi doğru yola koyarız ama tekrar o yoldan sapabiliriz. Ve tam o an da tüm umudun yok olduğunu düşünürüz. Üzerimize bir yıkılmışlık çöker ama umut asla kaybolmaz. Ben umudun ka...