Hiç de zor olmadı evine gitmek. Dahası orta yerde duruyordu hafıza kartı. Arayıp bakmam gerekmedi bile. Yerine boş bir tane bırakıp bunu cebime attım. Allahtan tarih yazıyordu üzerinde. Ha bir de ondaki etiketi çıkartıp kendi getirdiğime taktım...
Bugüne kadarki en büyük başarım bu oldu sanırım! Eve döner dönmez Sibel'i aradım.
"Gel beraber bakalım" dedim, resimlere. İki binin üzerinde fotoğraf vardı. Bir yandan ödüm kopuyordu kız fark edip arayacak diye.
En sonunda bulduk işe yarayacak bir şeyler! Doğru mail attım Fatih'e.
"Adamım harikasın sen, Allah razı olsun..." Hatırlamadığım kadar çok hayır duası saydı telefonda. "Bu kadar mı?" dedi Sibel. "Ne olduğunu da çözmeyecek miyiz?"
"Yok" dedim. Onu erbapları çözerdi elbet.
Ama bana kalırsa cinayet olamaz. Yani o kadar da değildir, ne bileyim!
Hani Mine'yle Bülent'in ilişkisi ortaya çıksa, Erhan da bağırır çağırır, "Arkadaştık biz" der, ama Bülent gidip Erhan'ı saunada boğmaz bence. Boğduysa da polis bulsun onu.
Erhan intihar etti bence, üzüntüden. Ya da cidden dikkatsizlik etti. Bıraktı yani kendisini. Karısı bir yandan, kızı bir yandan. Polis ayıklasın taşını!
Kadının agresivitesi, Fatih'i suçlaması, beni konuşturmaması... Bunların hepsi defans taktiği. Yani tereciye tere satmak gibi olmasın da; "İhmal can aldı" haberleriyle kendi pisliğini örtbas edip akıllara başka soru getirmeyecekti aklınca. Ama geldi!
"Bari bir yemek yiyelim" dedi Sibel. Benim oradaki kafeye çıktık. "Güzelce uyu sen de" dedi ayrılırken. "Ya arayan olursa diye dert etme. İşleri başlarından aşkın olacak zaten, durup da seni aramaya fırsatları olmayacak!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KAN TER
General Fiction"Avukatın ne diyor?" dedim. Öyle ya bir avukatı olmalıydı muhakkak. "Delil bulmalıyız diyor" dedi, delili de benden istiyordu. "Yapamam" dedim. "Sanayide olanları biliyorsun!" "Tam da bu yüzden seni aradım" dedi... Gerçekçi hikayeleriyle fark yarat...