Kuzguncuk'a gidip Emir'e bakacaktım. Dönüp provaya girmek için üç saatim vardı. Motora yetişmek içinse 59 dakikam. Masayı toplayıp duşa koştum.
Rahat bir şeyler giydim üzerime, gündelik. Biraz da tanınmamaktı amacım. Zira bir gün önce yeterince kazınmıştım hafızalara. Eve yakın bir kafe bulup Emir'in geçmesini beklemekti planım.
Tabii yaya ve yalnız... İkinci bir cheesecake söylemem gerekmeden şans yüzüme güldü. Sırtında spor çantası ve elinde basket topuyla Emir göründü köşeden, yanında 20 yaşlarında bir çocuk daha vardı. "Geliyorum" dedim garsona. "Emir Bey" dedim söze nasıl girmeli bilmeden, samimi bir ifade vardı yüzünde.
"Dostum, rahatsız ettim" dedim bu kez. "Vaktin varsa bir şey danışmak isterim?"
Eliyle "Sen git" dedi yanındakine, bir nevi ağabeyiymiş. Sözü dolaştırmak istemedim. "Erhan Bey'i araştırıyorum" dedim. "Aklıma takıldı. Sen de öyle kavga filan diyince".
"Önemsemesen tekrar gelmezdin" dedi beklemediğim bir olgunlukla. "Nedir sormak istediğin?"
Açık açık anlattım sonra. Tabii yanlış bir cümle kurmamaya özen göstererek.
Ruban Hanım varmış babasının ofisinde. Asistanı. "Ben çok anlamam işleri" dedi, ama Ruban bana yardım edermiş. "Yalnız anneme gitmesin bu konu" dedi. Gitmesi benim de tercihim olmazdı zaten. Çabuk anlaştık. Telefonda akılda kalır bir detay duyup duymadığını sordum bir de; "Babam, arkadaştık diye bağırdı" dedi.
Numarasını sormak gelmedi o an aklıma. Sorumluluk almak istemedim ya da. İleriye dönük bir bağ kurmak... Ne bileyim, beklenti oluşturmaktan korktum belki de. Neriman ya da Cahit olsa başka olurdu tutumları. Benimse sonradan geliyor aklım.
Kafedeki hesabımı ödeyip çıktım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KAN TER
Fiction générale"Avukatın ne diyor?" dedim. Öyle ya bir avukatı olmalıydı muhakkak. "Delil bulmalıyız diyor" dedi, delili de benden istiyordu. "Yapamam" dedim. "Sanayide olanları biliyorsun!" "Tam da bu yüzden seni aradım" dedi... Gerçekçi hikayeleriyle fark yarat...