Vote verip yorum yapmayı unutmayınn:*
*
*
Lina'nın ağzından
Ateş ile aynı dergi çekimini kabul ettiğimi öğrendikten sonraki şokum bir süre daha devam etmişti. En son işin içinden 'anladım' , 'sevindim' , 'iyiymiş' gibi kem küm ederek ve saçma kelimeler söyleyerek sıyrılmıştım. Sakinleşme ihtiyacım olduğundan gözüme kestirdiğim boş kupaları kurtarıcım görüp, kahveleri doldurma bahanesiyle mutfağıma gittim. Amerikan mutfak olması ilk defa işime yaramamıştı. Ama Ateş'in sırtının mutfağa dönük olması bir miktar içimi rahatlatmıştı.
Bu kadar kısa sayılabilecek sürede fazlasıyla iyi anlaşmıştık. Ve iş dünyasında böyle kısa sürede bağ kurmak zordur. Özellikle sadece çıkar ilişkisine dayanan bu dünyada sağlam ve düzgün bağlar kurmak en zoru. Ateş'le iş olarak güzel bir bağ kurma yolunda emin adımlarla ilerliyorduk. Hatta kurmuş bile sayılabilirdik. Bunun en büyük etkeni olarak gördüğüm şeylerde birinci sırada yaşımızın yakınlığı vardı. İkinci olarak ise bu yaşta buralara gelebilmek için verdiğim çaba benzer olmalı ki birbirimizin dilinden iyi anlıyorduk. 'Ehh' geçtiğimiz birkaç saat içerisinde de yetenek ve fikirlerimiz birleştiğinde ortaya güzel sonuçlar çıkardığımızı anlamıştık. 'Daha ne olsun Lina?' diyen iç sesime hak verdim.
Peki beni bu kadar şoka sokan neydi? Tamam, aynı dergide çekim yapacaktık. Ama daha önce ortak dergi çekimi yapmışlığım vardı. Hem bireysel olarak da birçok dergiyle çalışmıştım. Hatta beş kişilik bir grup çekiminde bile yer almışlığım vardı. 'Seni bu kadar geren ne?' diye kendi kendime düşünmeye çalıştım.
Sanırım beni geren şey Ateş'in ta kendisiydi. Sosyal ilişkilerim iyi olmasına rağmen güven problemleri yaşamam ve insanların ilk gördüklerinde beni soğuk sandıkları için yanımda gerilmeleri, yeni girdiğim ortamlarda beni en çok zorlayan şeylerdi.
İstemsizce herkese hemen samimi olamıyorum ve ne hikmetse herkes tanıştığımızın beşinci dakikasından tüm hayat hikayemi anlatıp, kırk yıllık arkadaş gibi takılmamızı bekliyor. O yüzden ne kadar çok insan tanıyıp, ortamlardan ortama koşsam da yürekten inanıp, güvenip, her şeyimi anlatabileceğim insan sayısı sınırlıydı.
Ateş'e bir anda güvenmek ve çok samimi olmak istemiyorum ama ona güven duymayı düşünen içimdeki bir parçayı da durduramıyorum. Ve beni geren, yanında çok rahatken uzaklaştığım an diken üstünde gibi hissetmemi sağlayan şey buydu.
Hiç kimseyle bu kadar hızlı samimi olmuyordum. Zaten elimde değil, istesem de olamıyorum. Güven konusunda içimdeki o yaralarını sarmak için çok uğraştığım kısım, kabuk tutsa bile arada sızlayarak kendisini belli ediyor.
Çok oyalandığımı anladığımda derin bir nefes alarak kendime geldim. Hepi topu yarım saat daha çalışacaktık ve ben Pablo ile olan iki kişilik huzurlu, güven dolu ortamımda yalnız kalacaktım. Kahve fincanlarımızı doldurup kendime geldiğimi hissettirecek bir gülümseme ile Ateş'in yanına döndüm.
Ateş gidene kadar 'acaba duvarlarımı bu kadar hızlı kıldırmamın ileride bir zararını veya pişmanlığını görürü müyüm?' düşüncesiyle yarı diken üzerinde otursam da çalışmak beni rahatlatmıştı. Her çizdiğim çizgi, her yeni fikir ve her bir desen seçişimde bir tık daha rahat hissetmeye başladım. Saat oldukça geç oluncaya kadar ne dergi çekimini, ne de lanet duvarlarımı düşünmemeye çalıştım.Ateş şoförüne arabasının yerini söyleyip onu alması için çağırdığında da düşünmemeye çalıştım, Ateş Pablo'yu severken de, kapıda onu uğurlarken de ve kapıyı ardından kapattıktan sonra bahçedeki salıncağıma yarı baygın kendimi attığımda da düşünmemeye çalıştım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Limerence
Teen FictionModa sektörüne yön veren bir şirket ve onun sahibi. Lina Şeyhanlı. Sektöre yön veren, trendleri belirleyen bir markanın herkesin çok sevdiği magazinsel yüzü. Çalışanlarına çok değer veren bir patron. Başarılı bir iş kadını ve düzenli bir hayata sahi...