1.BÖLÜM*
*
Yorgun adımları ve düzensiz nefesleriyle evin kapısını açtı. Mutfağa doğru ilerlerken bir yandan da kulaklıklarını kulağından çıkarıp saatine bakıyordu. Amerikan tarzı geniş mutfağında kendisine bir bardak su doldururken tezgaha yaslandı ve evinin geniş pervazlı camlarından görünen bahçesine bir bakış attı. Çok oyalanmadan bardağı mutfak lavabosunun içine bıraktıktan sonra kahve makinasının başına geçti. Birkaç gün önce sürekli gittiği kahvecisinden yeni çektirdiği filtre kahvenin kokusunu hafifçe içine çekerken mutlulukla dolduğunu hissetti. İçerisindeki kafein bağımlısının minik gülümsemesi genç kadının yüzüne yansıdı. Geç kalmamak için kahveyi makineye yerleştirdikten sonra makinanın tuşuna basıp duşun yolunu tuttu.
Kısa bir duşun ardından giyinirken, minik hoparlöründen çalan şarkı tüm evi dolduruyordu. Seçtiği kısa kollu crop ve kısa, hafif yırtmaçlı eteğiyle aynadan kendisine baktı. Çok güzel görünüyordu. Zaten kötü görünmek gibi bir seçeneği ne yazık ki yoktu. Anında eleştiri yağmuruna tutuluyordu. Markası sebebiyle magazinsel bir yüz olduğundan sokağa çıktığında fotoğrafları çekilebiliyordu, fotoğrafı çekilmese bile sosyal medyayı çok aktif kullanması gerektiğinden birçok anını veya giydiklerini gösteren kareleri paylaşması gerekiyordu. Markasının aktifliği için çok önemli bir hamleydi bu yaptığı.
Modaya yön veren bir marka sahibi olmak demek sürekli göz önünde eleştiriye açık bir durumda kalmak demekti. Çok hasta olduğu bir zaman bile hastaneye giderken kötü giyinme şansı olmuyordu. İnsanlar arkasına sığındıkları hesaplarından kötü yorum yağmuruna tutuyordu. Vay efendim böyle giyinenin markasından kıyafet mi alınır, bunun tasarladığı şey giyilmez... Hepsine cevap verip kavgalar edesi, bu kadar iyi biliyorsanız kalkın siz yapın diyesi geliyordu. Tek istediği yorgun hissettiği veya modu düşük olduğu zamanlarda biraz daha rahat giyinmekti.
Daldığı düşüncelerden sıyrılınca ayakkabılarının yanında olan pufa oturup çizmelerini giyindi. Ayağa kalkıp takı dolabının karşısına geçip ne seçsem diye düşündü. Altın rengi takıların kıyafetine daha çok yakışacağına karar verdiğinde kalın halka küpelerini taktı. Küpeye ek olarak bir şeyler daha takması gerekiyormuş gibi hissedince zincir gibi olan altın rengindeki bilekliklerinden de iki tanesini seçti. Takmaya çalışırken merdivenlerden yavaşça inmeye çalışıyor ve bir yandan da telefonunu nereye koyduğunu hatırlamaya çalışıyordu.
Mutfağa girdiğinde tezgahta gördüğü telefonunu alıp müziği durdurdu ve telefonun hoparlörden bağlantısı kesti. Arama kısmına girip asistanının telefon numarasını buldu. Telefonu kafasıyla omuzu arasına sıkıştırıp telefonunun açılmasını beklerken kahve makinasından kahvesini aldı. Dolaptan termos bardağını bulunca kahveyi termosun içine döktü.
"Buyurun Lina Hanım?"
Soğumuş kahvenin içine birkaç buz eklerken duyduğu sesle yerinde hafif diklendi.
"Betül? Neden sen açıyorsun, Zeynep yok mu?"
Dolaptan cam pipetini çıkarıp termosuna koyarken Betül'ün cevabını dinliyordu.
"Toplantı yapacağımız şirket toplantı saatinden erken gelecekmiş. Zeynep karşı tarafın asistanıyla konuştu az önce. Şimdi de toplantı salonunun hazırlanmasını erkene çekmek için gitti. Masaüstü telefonuyla gitmiş sanırım, cep telefonunu masasının üstünde buldum Lina Hanım. Şu anlık onun yerine bakıyorum da ben."
Derin bir nefes alıp devam etti
"İletmek istediğiniz herhangi bir şey var mı, ben hemen bulayım Zeynep'i?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Limerence
Teen FictionModa sektörüne yön veren bir şirket ve onun sahibi. Lina Şeyhanlı. Sektöre yön veren, trendleri belirleyen bir markanın herkesin çok sevdiği magazinsel yüzü. Çalışanlarına çok değer veren bir patron. Başarılı bir iş kadını ve düzenli bir hayata sahi...