NİGHTMARE (kabus)

1.1K 77 24
                                    

 İyi okumalar!                                                                                                                                                            Müzik:Kesha;Die Young

   Nefesim düzenini sağlarken hala neler olduğunu anlamaya çalışıyordum. Eve nasıl geldiğimi bile hatırlamıyordum. En son....yaratık üzerime.....atılmıştı. Hatırladıkça daha fazla ürperiyordum. O şeyin gözleri bile yoktu ama kafasının yarısını kaplayan bir ağzı vardı ve ağzı sonradan açılmıştı. Bir çeşit iblis gibiydi. Yerimde doğruldum. Etrafıma baktım. Ne olduğunu hala kavramaya çalışıyordum ama eve nasıl geldiğimi bile hatırlamıyorken bunu parçaları nasıl birleştirebilirdim ki? Elimi saçlarımın arasında gezdirdim. Bileğim! Kararmıştı ve feci şekilde iğrendirici görünüyordu. Bu da o gecenin gerçek olduğunun kanıtıydı. Yani o şey gerçekten üzerime atlamıştı.

  Başımı iki tarafa  salladım ve bacaklarımı yataktan sarkıttım. Ayağa kalkınca başım döndü. Yatağa oturmak zorunda kaldım. Gözlerim kararmıştı. Tekrar ayağa kalktım. Kapıyı yavaşça araladım. Evde kimse yokmuş gibi görünüyordu. Tek katlı evimiz 2+1 di. Yani pek büyük olduğu söylenemezdi. Kardeşim Tom babamla uyumayı severdi. Peşinden hiç ayrılmaz. Babam Tom'un sevgisini kendine fazla görüyor. Annemden başka kimse ona değer vermemiş. Küçükken de pek sevildiği söylenemezdi doğrusu. Sevilecek biri olmadığını ve fazla sevgiyi hak etmediğini düşünüyor. Bende öyle.(nedenini açıklayacağım.)

  Salona geçtim. Gerçekten de kimse yoktu. Karnımın gurultusu beni mutfağa yönlendirdi. Acaba dolapta birşeyler var mıdır? Babam genelde yemek yapmaz. Ben yaparım. Ama her zaman belki kıçını kaldırıp yapmıştır diye dolaba bakmayı ihmal etmem. Dolabı açtım. Yapmıştı. Makarna ve patates. Babam beni gerçekten şaşrırtmıştı. Dolaptan çıkardım ve ocağa yerleştirdim. Ocağı yaktım ve mutfak masasına oturdum. Yuvarlak masayı her zaman sevmişimdir. Mutfağa göz gezdirdim. Düzenlenmiş ve temizdi. Babam sanırım pisliğini fark etmişti. Yemekler cozurdamaya başlayınca tahta kaşıkla makarnayı ve patetesi karıştırdım. Evet aynı kaşık. Fazla bulaşık yapmayı sevmezdim vede üşeniyordum. Ne kadar iğrenç değil mi? Yemekleri aynı tabakta yan yana koydum ve salona geçtim. Küçük sehpaya tabağımı bıraktım ve sırtımı koltuğun ön tarafına yaslayarak sehpanın hizasına geldim.

   Böyle oturmayı seviyordum. Televizyonu açtım ve programları turladım. Kapı çaldığında ilk aklıma gelen üstüm olmuştu. Beyaz bir atlet ve bir karış uzunluğundaki mor şortum. Şortumu hergün giyerdim çünkü en sevdiğim giysilerimden biriydi. Üzerine sadece göğüslerimi kapatan mor bir kumaş parçası, onun üzerine de cepsiz siyah kapşonlu. Ben buydum.

   Kapıya koştum. Kapıyı aralayıp dışarı baktım. Kimse yoktu. Sonra tatlı bir ses dikkati üzerine çekmek için bağırdı." Burdayım gıcık! O kadarda kısa değilim tamam mı?" Başımı aşağı çevirince kardeşim Tom'u gördüm. Hafifçe güldüm kapıyı sonuna kadar açıp kolumla salonu gösterip eğildim. Aynı hizmetkarlar gibi " Buyrun beyfendim." dedim. Suratını ekşiltti. " Haha! Çok komiksin! Şimdi şaklabanlığı bırak ve bana yemek hazırla" dedi içeri girerken alaycı bir şekilde. Hemen resmiliği bıraktım ve kardeşimin üzerine atladım. Yumruğumla başını karıştırırken gülüyor hemde özür diliyordu. Affetim ve kardeşimi bıraktım. Uzun,düz,kahverengİ saçlarını düzeltirken hala gülüyordu. Sonra gülmeyi bırakıp normal bir şekilde konuştu." O çocuğu tanıyor musun?" diye sorunca kaşımı kaldırdım. " Hangi çocuk?" diye sorunca eliyle kapının dışını gösteri. " o çocuk. "  Başımı çevirip gösterdiği yere baktım. Boynunda ağzını kapatan bir atkısı ve şapkası gözlerine gölge düşüren bir çocuk karşı kaldırımda duruyordu. Rüzgar eserken siyah saçları dalgalanıyor ve soğuğa tepki vermiyordu. Aslında bende soğuğu pek hissetmezdim. Hasta olduğum çok nadir görülen bir şeydi. Kardeşimin sesi beni kendime getirdi. "Bana Jessica' ya selam söyle diye tembih etti. Onu tanıyorsun değil mi?" Başımı iki yana salladım. " Hayır,tanımıyorum." Gözlerimi çocuktan alamıyordum. Arkamı dönsem birşey yapar,birşeyler olur diye endişe ediyordum. Buna daha fazla dayanamazdım. Hemen kapıyı kapattım. Tom'a baktım. " Salona geç ve otur. Sana birşeyler hazırlayıp getireceğim." dedim. Tatlı bir şekilde gülümsedi ve çantasını askının altına bırakıp salona koştu.

PROXY OLMAKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin