Merkeze gelmemizle beraber, vakit kaybetmeden Kim Jaehyun adlı şüpheliyi sorgu odasına almıştık.
Seokjin, sorgu odasında bulunan camın arkasından bizi izlerken ben ise Jaehyun'un önündeki sandalyeye oturmuştum.
"Evet, Kim Jaehyun demek ha?"
İsmini söylemem ile derin bir nefes alarak yutkunmuştu.
"Seni bir yerden tanıyor gibiyim? Umarım herhangi bir tanışmışlığımız yoktur, Bay Jaehyun?"
"Hayır, hayır yok efendim."
"Herneyse, bu cinayet olayı yaşanırken eve giren veya çıkan birini gördün mü?"
"H-hayır görmedim.."
"Sana inanmalı mıyım?"
Dememle birlikte gözlerini kaçırarak başını öne eğmişti.
Anlaşılan, onun anlatacağı yoktu. O halde diğer yol zorla konuşturmak idi.
Oturduğum sandalyeyi sertçe geriye iterek ayaklanmıştım.
Jaehyun'un karşına geçmiş ve çenesini sertçe kavrayarak kafasını kaldırmıştım."Sakın, bana yalan söyleyeyim deme Jaehyun. Şimdi bana, ya herşeyi anlatırsın ya da ben zorla anlattırırım. Anladın mı beni?"
Çenesini var gücümle sıkmamla inlemiş ve kafasını aşağı-yukarı sallamıştı.
Kafasını sanki bir çöpmüşcesine savurarak bırakmış, tekrardan yerime geçmiştim.
"Anlat bakalım, dinliyorum."
Derin bir nefes alarak ilk önce bana bakmış, ardından dudaklarını yalayarak derin bir nefes vermişti.
"G-gece, 3-4 sularıydı sanırsam..
İş yerinde mesaiye kaldığım için eve dönüyordum, o sırada Bayan Cho Hee'nin evine siyah kapşonlu birinin girmek için kapıyı zorladığını gördüm. Başta, pek umursamamıştım ama işin garip tarafı her seferinde etrafı kontrol ediyordu. Ben de, görünmemek için bir arabanın arkasına geçmiştim. Herneyse, katil eve girip çıktığında kapşonlusu boydan boya kan idi. Zaten eve girdiğinde herhangi bir çığlık sesi duymadım. Sanırsam ya onu bayılttı ya da ağzını kapattı, orasını bilmiyorum. Evden çıkarken, beni farketti, yanlışlıkla bakmak isterken kendimi ele vermiştim...S-sonrasında, beni gördüğü gibi yanıma gelip tehtid etti. Bunu herhangi birine anlatmama mı, eğer anlatırsam beni de o kadın gibi öldüreceğini söyledi. Ye-yemin ederim korktuğum için söyleyemedim..."
Jaehyung bunları anlattıktan sonra kısa çaplı bir şok yaşasam da bozuntuya vermeyerek yanıtlamıştım onu.
"Onun yüzünü görebildin mi jaehyun?"
"Hayır, yüzünde siyah bir maske vardı. Sadece, küçük gözleri, kalın denilebilecek bir sesi ile yeşil saçları vardı. Görsem tanıyabilirim, o kadar. Ah, üzgünüm unutmadan söyleyeyim. Bir araba ile gelmişti ve içinde bir çocuk vardı ancak onu göremedim pek fazla."
"Anladım. İşimize yarayabilirsin jaehyun, bu yüzden bizden haber bekle. Bir de, plakanın ismini hatırlıyor musun?"
"Hayır, hatırlamıyorum."
"Peki o halde. Birazdan çıkabilirsin Jaehyun."
Gerginlikle ayağa kalkmış ve sorgu odasında çıkmıştım. Benim çıkmamla beraber, kapıda bekleyen görevli Jaehyun'u dışarı çıkarmıştı.
O sırada ise seokjin yanıma gelmişti.
"Hoseok, elinde az da olsa yeterli denilebilecek bilgiler var. Ama yine de bu bilgiler sayesinde bulabileceğimizi sanmıyorum..."
"Ben de öyle seokjin-ah"
Sıkıntıyla oflayarak ensemi kaşımıştım.
"O zaman ,odama gidip orada konuşma devam edelim hm?"
"Olur, olur gidelim."
Hafifçe başımı sallamış, odama doğru yol almıştım.
Odanın kapısını açarak içeri girmiştim. Ardından, seokjin'in de girmesiyle kapıyı kapatmış ve masama oturmuştum.
"Seokjin, madem bu şekilde bulmamız zor o halde casus'un kim olduğunu söyle bana, bu sayede hem casus'un kim olduğuna tam olarak karar veririz sonrasında ise kolaylıkla yoongi'nin nerede olduğunu bulabiliriz?"
"Gyu, gyu casus olabilir hoseok. Olabilir de değil, casus'un o olduğuna eminim."
"N-ne?! İyi de bu nasıl olur?"
"Biz kavga ettiğimiz sırada tesadüfen kapının orada gördüm ve anlamadığım bir şekilde sırıtıyordu. Dün ise daha fazla emin olabilmek için onu takip ettim. Biriyle konuştuğunu duyup, kulak misafiri oldum. Aish, nasıl söylesem..?
Ihm, sey diyordu; 'planımız olduğu gibi ilerliyor, hoseok seokjin'den baya şüpheleniyor hatta, az önce birbirlerine girdiler.' diyordu.
Hoseok bak, gerçekten zaten bu çocuğu gözüm tutmamıştı. Şimdi iyice bir kanaat getirdim ve bütün oklar Gyu'yu gösteriyor."
Seokjin'in dedikleriyle afallamıştım. Gyu'nun casus olması imkansızdk.
Sonuçta onu ikinci bir kardeşim olarak görüyordum."B-ben bilemiyorum seokjin. Biraz daha hareketlerini incelemekte fayda var?"
"Haklısın hoseok ama yine de dikkatli ol lütfen. Eskisi gibi de fazla yakın olmamaya çalış onunla, zaten olmayacaksındır da ben yine de uyarayım."
"Peki, dikkat edeceğim seokjin."
"Tamamdır o zaman, izninle ben çıkıyorum."
"Tabii ki çıkabilirsin."
Seokjin ayağa kalkmış, önümde hafifçe eğilerek odadan çıkmıştı.
Seokjin'in çıkmasıyla, çok geçmeden ise zil sesim odada yankılanmaya başlamıştı.
Titreşen telefonumu cebimden çıkartarak arayan kişiye bakmıştım.
Yeonjun arıyordu..?
Vakit kaybetmeden aramayı açmış ve telefonu kulağıma götürmüştüm.
"Merhaba hoseok, üzgünüm umarım rahatsız etmiyorumdur ama önemli bir şey söylemek için aramıştım."
"Sanada merhaba yeonjun'da ne oldu?"
"Cesedi morga götürdükten sonra direk kendim incelemeye aldım ve tek bir parmak izi ile cesedin üzerinde küçük yeşil renkte olan bir saç teline rastladım. "
Dedikleri ile şok geçirmiştim adeta. Parmak, izine rastladım diyordu ve bu benim oldukça işime yarayacak yeterli bir ipucuydu..
"P-peki çok teşekkürler Yeonjun. Yarın, ben namjoon'u göndereceğim yanına."
"Rica ederim hoseok ve tamamdır namjoon'u bekliyor olacağım. "
Telefonu pekte umursamayarak yüzüne kapatmıştım.
Ehe, selam.<3
Güzel oldu mu hiç bir fikrim yok, umarım beğenirsiniz.
Yazım yanlışım varsa üzgünüm.
Oy ve yorum atmayı unutmayın,
Hepinize iyi geceler<33
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Behind the Curtain / Sope
Fanfiction+82 ** **** **** : Oh, zaman daralıyor Jung Hoseok. Hala beni bulmak için seferber olman ne acı. Ama biliyor musun, sana kötü bir haberim var; Beni bulman, sandığın kadar kolay olmayacak. İyi şanslar... 🥇#yoonseok 🥈#ukegi top!Hoseok bottom!Yoongi