gökyüzünde duran altı küçük yıldız...

620 19 0
                                    

Yarım kalan her şeyin bir tamamlayıcısı vardır... Doğru zamanda ve doğru yerde tamamlarlar bu yarımları...

Uğur'un akıl hastanesindeki 2. Senesi;

Derin bir nefes alıp görevlinin verdiği tabağı alıp yatağıma yöneldim. Sade pirinç lapasını görünce somurttum ve birkaç kaşık alıp bıraktım. Burada telefon , bilgisayar, tablet gibi internete girebileceğim aletler yasaktı. Görevlilerin kontrol ederek verdiği MP3 çalarlar vardı. Belirli şarkılar olan MP3 'ü alıp kulağıma taktım ve yatağıma uzandım. Burada neredeyse 2,5 yıl geçirmiştim.

Kendimi her anlamda daha iyi hissediyordum. Yakın bir zamanda okulada gidecektim. Bu beni gerçekten çok mutlu ediyordu. Bu lanet yerden başka bir yere gitmek... Ah Tanrım ! Rüya gibiydi.

Minik pencereye baktığımıda yutkundum. Kar yağıyordu... Uzun süredir kar görmüyordum. Kar bu dünyadaki en sevdiğim şeydi? Nefesimi tutup sandalyemi aldım ve pencereye yaklaştım. Minik melekler gibiydi kar taneleri... yere düşünce kirleniyorlardı. Oysa gökyüzündeyken ne kadar güzelerdi. Saat 11 civarıydı. Sanırım çoğu kişi uyumuştu. Bahçeyi aydınlatan , yanıp sönen, kırmızı ışıkların arasında o kadar güzeldi ki...

Sandalyeden aşağı bakmaya çalışıyordum. Gördüğüm yüz ile nefesimi tuttum. Haru'du... Karanlığın içinde sadece kafasını görüyordum. Ölüm sesizliğinde yere dikmişti bakışlarını. Yüzünde bağzı lekeler vardı. Nefesimi tuttum. Yanıp sönen ışıklar onu bir canavar gibi gösteriyordu.

Biraz daha görmek için ayaklarımın ucunda yükseldim. Gördüğüm manzara ile yutkundum. Elinde... Onun elinde bıçak vardı. Ve üstü kandı...

Titreyerek gözlerim sonuna kadar ayrıldı. Daha fazlasını görmem gerekti. O- o ne yapmıştı. Yatağın üstündeki yastığı alıp sandalyenin üstüne koydum ve sandalyeye tekrar çıktım. Yeterli olmayınca yorganı da katlayıp koydum ve pencereden dışarıya baktım. Gözüme ilişen görüntü ile midem bulanırken. Pencerenin kirişinden sıkıca tuttundum.

Yerde yatan 15-20 civarı insan vardı. Hepsini öldürmüştü. O herkesi öldürmüştü. Olamaz! O herkesi yok etmişti! O herkesi öldürdü! Tanrım... O şarkıyı söyleyen çocuk, onlarca kişiyi öldürmüştü. Boğazıma takılan yumru ile gırtlağımın yandığını hissettim.

Bir anda kafasını kaldırıp gökyüzüne baktı. Karlar onun yüzüne düşerken sağ elini açtı ve eline birkaç kar tanesini hapsetti. Derin bir nefes aldı. Ağzından verdiği sıcak nefes buhar olup gökyüzüne karışırken yavaşça binaya doğru döndü. Gözleri binayı tararken bir anda benimle göz göze geldi. Hüzünlü yüzü bir anda duraksadı.

Gözlerimin içine bir süre bakıp sahte bir gülüş yolladı ve ağzını oynatarak"Kurtuldum" dedi. Nefesimi tuttum. Bana son bir kez bakıp ellerini hastane kıyafetinin cebine soktu ve başını eğdi. Karanlığa doğru yol alırken arkasından baka kaldım. Ne hissedeceğimi bilmiyordum. Sanki kocaman bir boşlukta savruluyordum. Ne yapacağımı bilmiyordum.

Ellerim titreyerek pencerenin kirişini bıraktım ve yere indim. Duvarın kenarına yığılırken göz yaşlarımı tutamadım ve ağlamaya başladım.


Günümüz;

Buğra arkamdan sarılıp omzuma bir öpücük kondurdu ve " Kahvaltı soğudu sen hala burda mısın?" Diye sordu. Yüzüm köpükler içinde Buğra'ya baktım ve kocaman gülümseyip " Sen in kuzum ben birazdan geliyorum" dedim. Üniversite sınavına girmiştik. Ben şirketimizin başına geçeceğim için ona göre bir meslek seçmiştim. Mimarlık...

Buğra ise Tarih öğretmenliğini seçmişti. Jack okul kazanamamıştı. William ise Tıp okuyacaktı. Ama burda okumayacakmış. Taylanda gideceklermiş Jack ile. Orda hem evlenip hemde William'ın eğitimi ile ilgileceklermiş. Jack üniversite ne kadar okumak istemese de William'ı biraz tanıdıysam ona o üniversiteyi bir şekilde okuturdu.

Lee ve Wo ise bizim gibi ayrı eve çıkmışlardı. Gerçekten şu anda çok mutlulardı. Birbirlerini çok seviyorlardı. Lee psikoloji okurken Wo da aynı üniversitenin konservatuar bölümünde okuyordu. Okulların açılmasına kısa bir zaman kalmıştı. William ve Jack 3 gün sonra Tayland'a gideceklerdi. Bende Buğra'yı ikna edip 2 hafta Japonya'da tatil yapacaktık. Bugün yola çıkacaktık. Ve ben çok heyecanlıydım... Japonya'yı gerçekten çok merak ediyordum çünkü.

Mutfağa doğru yol alırken çok açıktığım için karnım gurulduyordu. Masada oturan Buğra'yı görünce gülümsedim. Görüntülü bir şekilde Lee ile konuşuyordu. Beni görünce gülümsedi ve "Sonunda teşrif edebildi beyefendi" dedi. Gülüp yerime geçerken Lee" seninki en azından geçte olsa gelmiş. Bizimki daha uyuyor. Ah ah" dedi. Buğra büyük bir kahkaha atıp" Beterin beteri de var desene"dedi. Ağzıma bir salatalık atıp" Ayıp oluyor ama" dedim. Buğra gülüp" Ney yalan mı?" Dedi.

Ben dil çıkartıp kaseye gevrek boşaltmaya devam ederken mutfağa yeni giren Wo ile kahkaha attık. Lee" Elini yüzünü yıka ya!" Deyince Wo" off, sabah sabah yüz mü yıkanır" diye cevap verdi. Gülüp" Adam haklı, dağılın beyler" dedim. Lee ve Buğra bana ters ters bakarken Wo " kralsın" dedi. Gülümseyip" Sende kardeşim " diye cevap verdim. Lee Wo'yu gösterip" Ben şu ayının kahvaltısını hazırlayıp giydireyim. Hava alanında görüşürüz" deyip kapattı.

İkimizde gülüp birbirimize baktık ve tatlı tatlı tebessüm ettik. Buğra" Aşkım bir tane de ceket koysaydın üşütürsün sonra"dedi. Yüzümü buruşturup" yazın sıcağında ne ceketi yaa" dedim. " Japonya'da ani hava değişimi çok oluyor. Hava sıcakken pat diye yağmur yağdığı da oluyormuş. O yüzden ne olur olmaz al sen" dedi. Gülümseyip" tamam. Sen nasıl istersen" dedi. Yemeğimizi yedikten sonra valizlerimizi alıp arabaya bindik ve hava alanına yol aldık. Buğra rasgele bir şarkı açarken  " kemerini bağla aşkım" dedim. Beni onaylarken şarkıyı değiştirdi. Türkçe bir şarkı açarken gülümsedim. Nostaljik bir şarkı çalıyordu. Tanıdık geliyordu şarkı ama tam bilmiyordum.

Buğra şarkıya eşlik ederken gülümsedim.

Hasretler Ayrılıkla başlar,
Yanar yürek sesizce ağlar,
Bütün anılar canlanıverir,
Sanki bitmemişler gibi...
Yolu gözlenen; giden sevgili,
Geri gelecekmiş gibi...

İçin için har gibi,kaplar bütün benliğimi...
Bir garip olursun bunun ardından.
Bağzı rüzgarlar gibi, eser ayrılık yeli...
Giden sevgilinin ardından.

Buğra gözlerimin içine bakıp gülümsedi. Bende şarkıyı söylerken daha çok gülümsedi.

Önceleri sessizdi ayrılanlar,
Mutluluğu başka yerde ararlar.
Oysa geçen günlere yakırlar...

Buğra kocaman bir kahkaha atıp" Ya aksanın çok komik"dedi. Güldüm... " Ne yapayım ya kaç yıldır türkçe konuşmuyorum" dedim. Bir kahkaha daha atarken" Türkçe çalışman lazım" dedi.

Arabayı başka bir şarkı doldururken" diğer şarkı neydi? Ve bu çalan şarkı ne?" Dedim. Buğra bir süre düşünüp" önce çalan şarkı hasretler ayrılıkla başlar'dı. Normalde kim söylüyor bilmiyorum. Ama sanırım söyleyen Gülay'dı. Bu da Müslüm Gürses Mucize" dedi.

Yola dönüp Buğra'yı tekrarladım ve " Muzice" deyip gülümsedim. Hava alanına vardığınızda telefonu çıkartıp Wo'yu aradım. 3. Çalışta açtı ve " 5 dakika sonra oradayız" deyip kapattı. Buğra bavulu sürüklerken" nerdelermiş ?" Dedi. Telefonu cebime atarken" birazdan burada olurlar aşkım" dedim.

Wo ve Lee gelince onlara veda ettik. Araba anahtarımı Wo ya atıp" sana emanet kardeşim" dedim. Uçağa binerken telefonumu uçak moduna aldım. Lee ile Woo ısrarla bize hava alanında veda etmişlerdi. William ve Jack'in taşınma telaşı olduğu için onlara dün veda etmiştik. Yerlerimize otururken gülümsedim ve Buğra'nın omuzuna yattım.

Yanlış aşk(bxb)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin