"Lee Minho."
Chan tahtında gözlerinin içindeki alevlere bir solukta sarf etmişti bu sözleri. Karşısında siyah küllerle beliren meleğe çevirdi gözlerini. Minho içinin ürperdiğini hissetti. Alev alan gözlerin içindeki göz bebekleri incecik bir çizgiydi ve alevler öyle gerçekçiydi ki, Minho o gözlerin içine baktığında her şeyin alev aldığı gibi bir yanılgıya düşüyordu.
Chris yerinden kalktı ve beyaz parlak zeminde yürümeye başladı. Ayakkabılarının tabanları zemine her değdiğinde uçsuz bucaksız bir melodinin başlangıç notaları çalıyordu sanki.
Minho kendine doğru gelen adam karşısında hiçbir şey yapamadı, zira olduğu yere çakılmıştı.
Chan'ın gözlerindeki alevler harlanarak arttı. Elini Minho'nun çenesine koyduğunda Minho, elektrik çarpmışçasına irkildi ve vücudunun her yerine sıçramış acıyla inledi.
"1 milyar yıl. İhanetsiz geçen 1 milyar yıl Minho."
Minho o an anladı, Chris her şeyi öğrenmişti.
Çenesindeki elin çekilmesiyle kalbine bir acı saplandı meleğin. Dizleri tutmuyordu artık ve yere çökmüştü şimdi de. Acı içinde kıvranırken şoka girmişti beyni, ne yapacağını bilmeksizin bir elini dayadı beyaz zemine.
Chris de onun çökmesiyle yere eğildi yavaşça. Sonra Minho'nun zihninde Jisung'la olan tüm anılarını gösterdi hızla. İlk tanıştıkları an, onunla kavga ettiği anlar, yaptığı tüm kuru espriler ve onun boynundan öptüğü gece.
Minho Tanrı'nın çenesini tutup başını kendine çökmesiyle onun gözlerinin içine baktı.
"Sen, benimsin. Sadece benim." Tüm kelimeleri sıkıca birbirine kapanan dişleri arasından sarf etmişti Tanrı.
Minho tüm bedenindeki acılarla kıvranırken altın sarısı rengindeki gözlerini Tanrı'nın alev alan gözlerinden ayıramıyordu. Büyük bir hata yapmıştı ve cezası yok olmaktı.
"Şimdi, seni Jisung'un canını almaya göndersem?"
Bir sorudan çok tehdit gibi çıkan sözlerle gözlerinin önünde birçok yerinden bıçaklanmış ve can çekişen Jisung'u gördü.
"Hiç, a-aşık olmadınız, ama ben, o-ona aşık oldum. B-bu, büyük bir h-hataydı. Beni a-anlamanızı ummak da bir hata olur. Bağışlayın."
Minho'nun zorlukla söylediği sözleri kaşlarını çatarak ve burnundan soluyarak dinledi Chan. Aklına Felix geldi, 'Hiç aşık olmadınız'. Evet, hiç aşık olmamıştı. Ancak bir insanla birlikte zaman geçiriyordu değil mi? Ve Minho da aynı şeyi yapıyordu. Ayrıca Tanrı, bu evrendeki en güzel şeyin adını aşk koymamış mıydı? Evrendeki en masum şey aşk değil miydi ona göre?
"Bana söylemeliydin!!" Yüksek ses yankılanırken Minho sesin altında ezilirmişçesine inledi acıyla.
"Asla izin vermeyeceğini düşündüm. En yakın zamanda söyleyecektim, çünkü sen de Felix'e aşık oluyordun."
Chan duyduğu sözlerle bir şok geçirdi. Gözleri ve ağzı açılırken elini Minho'nun çenesinden çekti. Minho ise ağzından akan altın sarısı parlayan kanla başını eğdi yere. Kan yere akarken çıkardığı ses Chris'in tüm düşüncelerinin dağılmasına neden oldu.
Tekrar Minho'ya döndü ve yine çenesini tutarak başını kendine çevirmesini sağladı. Ağzının sol yanından çenesini altına kadar kan süzülüyordu.
"Ben Felix'e aşık olmuyorum." dedi tekrar öfkeyle ona bakarak. Minho'nun bunu düşünmesi onun sinirlerini zıplatmıştı adeta.
"Kendini kandırma ve her şeye d-dikkatle bak. Her buraya geldiğinde oturup saatlerce onun hakkında konuşuyorsun. Her zaman onunlasın. Onun çok iyi biri olduğunu söyleyip duruyorsun. Sence bu ne olabilir Chan? Onu sadece arkadaş olarak gördüğüne emin misin?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Dark Eyes |Chanlix ✔️
FanfictionTanrı Chris anıları karartan Lee Felix'i bulur ve canını alır. Onun ruhunu yok edecekken Doğa Meleği Hyunjin ona engel olur ve Lee Felix dünyaya salınır. Her şey, bu salınmadan sonra başlar. Ve Tanrı Chris, aşık olur... Minsung, Changjin, Seungin.