Yepyeni bir kitapla herkese merhaba!
Hoş geldiniz. Geleneği bozmadan kitaba başladığınız tarihi rica edeyim :)
Bölüm şarkımız; Gülay - Cesaretin Var Mı Aşka?
Bölüm sonu bol bol çene çalacağız. Keyifli okumalar.
☘️
İlk aşk, kalbe düşen cemre gibidir. Önce toprağı, sonra havayı en son da suyu canlandırdığı gibi kalbi canlandırır. Asla unutulmaz. Aradan seneler de geçse akla her geldiğinde kalbinin bir köşesi tutuşur. Şimdi yanımda olsaydı nasıl olurdu diye düşünmeden edemez insan. Hak etse de etmese de kalbin en kıymetli köşesi hep ona ait olur.
Bugün çıkıp gelse herkesi ardımda bırakıp kollarına koşarım. Çünkü o benim çocukluğum, genç kızlığım, yetişkinliğim... Dokuz yaşımdaydım kömür gözleri kalbime ilk işlediğinde. Yeni yetme kalbimin o heyecanı nasıl atlatabildiğini hâlâ bilmiyorum.
Her sabah olduğu gibi hazırlanıp okula gitmiştim. Ders zili çaldığında öğretmenimizin verdiği ödevlerimi kontrol ediyordum. Sonra birden sınıfın kapısı açıldı. Hepimiz birden ayağa kalktığımızda Gülce Öğretmen gülümseyerek oturmamızı söyledi. Ardından da yanındaki yabancı çocuğu sırtından destekleyerek bize tanıttı.
Oğuz...
Onu gördüğüm ilk an içimde peyda olan heyecanı tasvir edecek bir kelime bilseydim keşke. Babası polisti. Tayini buraya çıkınca dönemin ortasında okul değiştirmek zorunda kalmıştı. Tıpkı benim gibi... Onu herkesten iyi anlayabiliyordum. Yabancı bir şehir, yeni insanlar... İlk gün hep zor geçerdi. Gülce Öğretmen, Oğuz'u tanıtmayı bitirdikten sonra tek boş olan yere yani benim yanıma oturmasını söyledi.
Attığı her bir adımda kalp atışlarımın sesi daha da yükseliyordu. Çantasını aramıza koyup yanıma oturdu. Sanki bakışlarını bilerek kaçırır gibiydi. Ders başladıktan bir süre sonra bana dönüp baktı. Gülümseyince yanağının sol tarafındaki gamzesi çıktı ortaya.
"Silgini kullanabilir miyim?"
Cevap veremedim. Aslında son derece basit bir soruydu. Öyle çok heyecanlanmıştım ki kalbimin sesini bir türlü bastıramıyordum. Başımı sallamakla yetindim. Gün sonuna doğru ikimiz de rahatlamış gibiydik. En azından iletişim kurabiliyorduk. O bana gülümsüyor bense onun gamzesini her gördüğümde büyülenmişçesine gözlerimi alamıyordum.
Günler birbirini kovalayıp gitti. Artık her sabah hevesle kalkıp okula gidiyor, hafta sonlarından nefret ediyordum. Bir sabah yine aynı hevesle uyanıp hazırlandım. Aşağı indiğimde okul servisi gelmişti. Aslında okula çok uzak bir mesafede oturmuyordum ancak babam yine de servisle gitmem konusunda ısrarcıydı. Servise binip her zaman oturduğum yere doğru yöneldim. Tam çantamı sırtımdan çıkarmıştım ki arkamdan tanıdık bir ses duydum.
"Günaydın Leyla."
Oğuz'un sesiydi. Yine o kalp çarpıntısı geri gelmişti. Sadece dokuz yaşındaydım ve kalbim delicesine atıyordu. Aşkın ne olduğuyla ilgi en ufak bir fikrim yoktu ancak bunun normal olmadığının farkındaydım.
Şaşkınlığımı saklayamadan dönüp ona baktım ve gülümsedim. "Günaydın."
Artık sadece okulda değil, sabahları ve akşamları da görüyorduk birbirimizi. Kısa bir süre sonra çok yakın arkadaş olduk. Dedim ya iki küçük çocuk aşktan, âşık olmaktan ne anlar ki?
Sınıftaki oturma planı belirli aralıklarla değişiyordu. Oğuz, bunu öğrendiğinde hiç de mutlu olmamıştı. Benimle sıra arkadaşı olmaktan memnun olduğunu yerini değiştirmek istemediğini söylediyse de Gülce Öğretmen onu dinlemedi. Ona göre sınıf arkadaşlarımızla kaynaşıp ortama ayak uydurmayı öğrenmemiz gerekiyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Belki Bir Gün || Berna Aslıhan
RomanceLeyla ve Oğuz, henüz iki küçük çocukken sevmişlerdi birbirlerini. Kader onları bir araya getirdiği gibi her defasında hayatın başka bir köşesine savurmayı da ihmal etmemişti. Leyla, polis çocuğuydu ve yine babasının tayini çıkınca oradaki hayatı ard...