11|takip.

164 22 72
                                    

"Ulan Jeno, bir tek takipçi sapıklardan olmamıştık, sayende onu da yapıyoruz kardeşim." Jeno önde ben arkada Renjun ve bizim okuldaki kişinin arkasından fark ettirmemeye çalışarak yürüyorduk fakat profesyonel takipçilerden olduğumuz söylenemezdi. Renjun bazen sanki takip edildiğini hissediyor gibi arkasına dönüp etrafını kolaçan ediyordu, hatta onun böyle davrandığını gördüğünde yanındaki de sık sık dönüp onu kontrol eder olmuştu, bu yüzden rahatça yürüyemiyorduk. Üniforma ceketlerini çıkarıp çantalarımıza sokuşturmuş olsak bile üzerimizdeki lacivert pantolon ve beyaz gömlekler sebebiyle öğrenci olduğumuz belliydi ve Jeno'nun bir türlü vazgeçemediği mavi saçları herkesin içinde ben buradayım dercesine parlıyordu. "Benim sayemde hayatına renk geliyor işte. Yoksa eve gidip akşama kadar kös kös oturacaktın, daha ne istiyorsun?" Evet, bu doğru olabilirdi fakat şimdi yaptığımız şey de oldukça suçlu hissettiriyordu.

"Gir gir gir! Bu herif de paranoyak çıktı yemin ediyorum. Ağız tadıyla sapıklık bile yapamıyoruz."

"Ama yuh yani Jeno!" Beni kolumdan tuttuğu gibi küçük bir büfenin içine sokmuş ve o parıldayan mavi kafasıyla dışarıya bakmıştı, burun kemerimi sıkarak derince bir iç çektikten sonra bize şaşkın şaşkın bakan dükkan sahibiyle ne yazık ki göz göze gelip gergince gülümsemiştim. "Bizi sorun etmeyin lütfen, önemli bir durum vardı da." Adam başını sallamışsa da gözleri hâlâ salak salak hareketler yapan arkadaşımdaydı. "Oğlum biz bu heriften dayak yemeyiz değil mi? Renjun kadar bir şey ama çok fena duruyor, kaşlar falan bir ürktüm yani." Tanrıdan son sabırlarımı dileniyorken birkaç çikolata ve iki şişe su alıp parasını verdim, en azından bu şekilde bizi biraz daha çekebileceğini düşünüyordum. "O kasları süs olsun diye mi yaptınız Jeno efendi? Renjun kadar birinden de dayak yersen ömrüm boyunca dalga geçerim seninle haberin olsun."

"Sen de Renjun'dan dayak yersin zaten."

"O küçücük elleriyle birilerini dövebileceğini sanmıyorum pek." Doğrusu Renjun ile ilgili hiçbir şeyi unutmamıştım, her şey zihnimin içinde ilk günkü canlılığıyla oynayıp duruyordu. Bana sarılışının hissiyatı, kolumu tuttuğu zaman hissettiğim soğukluğu, incecik parmakları, birbirine bastırdığı dudakları, o gün beni uyandırması ve gözlerimi açtığım ilk anda gördüğüm gözlerin onun parlak gözleri olması... bütün bunlar geçmişte kalması gereken birkaç anı olmasına rağmen aklımdan bir türlü çıkmıyordu. "Öyle deme, kıçı yere yakın olandan korkacaksın asıl. Tehlike geçti, yürü gidiyoruz." Bir kez daha kolumu kavrayıp beni dışarı çektiğinde arkamızdan tip tip bakan adamdan rahatsızlık için özür bile dileyemediğimden biraz suçlu hissediyordum. Birlikte bir duvarın arkasına saklanıp ileri baktık, ikisi de oldukça uzaktaydı ve bizi fark edebilecekleri mesafede değildik ancak nefesimizi tutuyorduk, özellikle Renjun başını çevirecek olduğunda tepe taklak yere düşmüştük ve ben kafamı duvara çarpmıştım. "Bir daha birini takip etmeye kalkarsam!" Jeno ise benim aksime heyecanlıydı, zaten oldum olası bu tarz aksiyonlardan hoşlandığından tuhaf olduğunu da düşünmüyordum artık. "Büyükannem bile senden daha az söyleniyor Yangyang. Hatta Jaemin bile."

"Abartma istersen, Jaemin'i geçemem beynini ütelemek konusunda." Jaemin çok iyi biriydi ama aynı Donghyuck gibi biraz sinirlendikten sonra arkasından beş saat söylenmeye devam ederdi, işler istediği gibi gitmediğinde özellikle bunu çok yapıyordu ve bazen bu olaya denk geldiğimden dolayı arkadaşımın gerçekten de bir sabır taşı olduğunu düşünmeye başlamıştım. Jeno zaten kişilik bakımından da çok çabuk sinirlenen ve beş dakikadan uzun sinirli kalabilen biri değildi ama Jaemin'e rağmen sinirlenmemesi de ona olan saygımı artırmıyor değildi. "O doğru olabilir. Kalk hadi buraya kadar gelmişken kaybetmeyelim."

"Neden bunu yapıyoruz biz ya?" Neredeyse hayatımı sorguluyorken Jeno bana aldırmayarak kaldırımdaki bir ağacın arkasına geçip bakınmaya devam etmişti, dükkan sahipleri, oradan geçen kişiler hatta arabalarındaki insanlar bile bize tuhaf tuhaf bakıyordu ve birazdan yerin dibine geçebilecek gibi hissediyordum. "Senin yarım kalmış aşk hayatını kurtarabilelim diye. Konuşma da yürü artık." El mahkum peşinden yürümeye devam ettim, dikkatli bir şekilde ilerlemeye  devam ediyorduk ki Renjun yanındaki kişiye eliyle bir yeri göstermiş, o başını salladığında ayrılarak bir arasokağa girmişti, şimdi ne yapacağımız konusunda düşünürken birbirimize baktık. "Renjun'un peşinden gideceğiz herhalde." Jeno başını salladı ilerlerken. "Aşık olduğun kişiler öncelikli tabii. Ama diğerine de bir ısındıysan ayrılıp gidebiliriz." Ensesine bir tane çarptıktan sonra yürümeye devam ettik, Renjun'un döndüğü yere geldiğimizde kafamızı uzatıp baktık fakat görmek istediğimiz şey Renjun'un yüzü değildi.

La Douleur ExquiseHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin