16|yıldızlı kolye.

201 26 31
                                    

O kaos dolu günün sonundaydım, saat ona geliyordu ve eve döneli çok olmamıştı. Saat sekize kadar kitapçıda takılmıştık, sonrasında Renjun'un başına daha fazla iş açmamak için -biraz da aç olduğumuzdan- ayrılıp birlikte yemek yemeye gidip olanları bir kez daha gözden geçirdik. Tabii bunun devamında canım arkadaşlarımın beni rezil etme keyifleri de bitmemişti, hatta katlana katlana arttığını söylesem yalan söylemiş olmazdım asla.

Odama girip kapıyı kapattım arkamdan, bütün gün sırtımda gezdirip durduğum çanta iyice ağır gelmeye başladığından biraz gerindim, aynı zamanda okul üniformalarımla gezdiğim gerçeği bunalmama sebep oluyordu. Kısa bir duştan sonra bir eşofman altı ve rastgele bir tişörtü giyip masanın üzerine attığım telefonu alarak yatağıma ilerledim, ıslak saçlarımdan yüzüme ve boynumdaki havluya damlalar süzülüyordu.

Ekranı açtığımda bildirim çubuğuna düşen mesaj ise tepe taklak yere düşmeme sebep olmuştu.

Jeno'dan otuz beş, Donghyuck'tan yirmi sekiz ve yürek yakanımdan iki mesaj vardı, yirmi dakika kadar önce gönderilmişti. Birkaç saniye elim titrediğinden kafayı yesem de hemen mesajı açıp ne yazdığına baktım. 'Heyyy' yazmış, sonrasında bir kolyenin fotoğrafıyla başka bir mesaj göndermişti. 'Bir ihtimal bu senin olabilir mi?' Evet, gönderdiği kolye gerçekten de bana aitti. Gayet bilinçli bir şekilde boynumdan çıkarıp aşağı attığım ucunda yıldız olan kolyenin fotoğrafıydı bu, ancak bunun için bana mesaj atmasını hiç beklememiştim. Bulacağını biliyordum, doğrusu bulmasa bile sonraki gün okul çıkışına gidip ona kolyemi düşürdüğümü, kitapçıda olma ihtimalini soracak ve böylece onunla biraz daha zaman geçirmiş olacaktım. Lakin böylesi de iyi olmuştu, zaten numarasını almış ve numaramı kaydetmesi için ilk mesajı atmış olmama rağmen gerçek bir konuşmayı nasıl başlatırdım doğrusu bilemiyordum.

'Ah, evet benim'

'Ben de onu arıyordum'

Yalan söylemek bu kadar kolay olmamalıydı, en azından zihnimin içinde bağıran Jeno'nun sesi bunu söylüyordu lakin onun da takdir edeceği üzere ben Lee Donghyuck'un öğrencisiydim. Her türlü yalan dolan, hainlik ve şerefsizlik benim işimdi. Şimdi de bundan geri kalmayacaktım tabii ki, uzun zaman sonra birine karşı farklı olduğunu söylediğim bir şeyler hissederken elim kolum bağlı oturamazdım asla.

Bildirim sesi kulağıma dolduğunda başımı pencereden çevirdim, Renjun beni bekletmemişti, bu hoştu. 'Masanın altına düşmüş' yazmaya devam ediyordu ve elim çenemde onu bekliyordum, sonra gözüm profil fotoğrafına çarptı, henüz sabah orada fotoğraf olmadığına emindim ve bu demek oluyordu ki ya numaramı yeni kaydetmişti, ya da fotoğraf koyalı çok olmamıştı. Yine de iki şekilde de oldukça sevimli görünüyordu, kameraya gülümsemişti, saçları yüzüne dökülüyordu, hafif dalgaları vardı, gözlerinin içinde hoşuma giden bir parıltı vardı, yanakları ise gülümsediğinde daha tombul görünüyordu ve onu mümkünmüş gibi daha da sevimli bir hale getirmişti bu.

Ben profiline dalmışken ekranın üzerine attığı mesaj düştü.

'Yarın verebilirim tabii meşgul değilsen'

Bilmiyordu ki ona her zaman müsaittim.

Yani, uzun vadede bunu bilmesine de çok gerek yoktu, zaten ondan hoşlandığımı suratına söyleyip reddedildiğimi hatırlayınca utançtan yüzüne nasıl baktığımı sorguluyordum genelde, özellikle geceleri bazen rüyalarımda ne kadar rezil olduğumu söyleyip gülüyordu yüzüme. Renjun'un rezil insanlara karşı bir düşkünlüğü olmadığını düşünüyordum ve bu yüzden ona rezil bir kişilik olduğumu göstermemem gerekiyordu.

Gerçi muhtemelen çoktan anlamıştı.

'Okul çıkışına gelirim Jeno ile, o da Jaemin için gelecek zaten'

La Douleur ExquiseHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin