13|aşk rakibi.

178 26 54
                                    

Jeno'nun evinin önüne gelmiş, apartmana girmiş ve evlerinin bulunduğu kata merdivenlerden yavaş yavaş çıkmıştım. Oraya girdiğim an bana neler yapabileceklerini kestiremiyordum bile, olayın detayları hakkında zibilyon tane soru soracak ve sinirlerimi bozacak, muhtemelen beni hayattan soğutacaklardı, kata çıktığımda ardına kadar açılmış kapı ve beni kapıda bekleyen Donghyuck ve Jaemin ikilisi bana bunu söylüyordu. Doğrusu ikisini yan yana kollarını göğüslerinde birleştirmiş bir halde ayaklarını yere vururken görmek şaşılası bir olaydı, gerçekten onları böyle görebileceğime asla inanmazdım.

"Detayları verecek misin artık Yangyang?" Donghyuck gözüne taktığı alakasız güneş gözlüğünün üzerinden bana baktı onlara doğru ilerlerken. Bu haliyle sen çoktan bittin oğlum der gibiydi. Sonra Jaemin'in güldüğünü gördüm, aynı şekilde güneş gözlügü takıyordu ve çıkarıp Donghyuck'un eline tutuşturduktan sonra hızla üzerime atlayıp sarılmıştı. "Senin için çok mutluyum Yangyang! Başarabileceğini biliyordum!"

Bu belki de hayatımın en tuhaf anılarındandı.

"Iyi- Jaemin! Bu kadar çabuk yumuşamak yok demiştim sana!"

"Ama Hyuck ne yapabilirim ki? Baksana Yangyang sevgili yapmış resmen kendine. Onun için mutlu olmalıyız!"

"Mutlu da oluruz canım ama ilk önce telefonu yüzümüze kapattığı için hesap sormamız gerekiyor." Jaemin benden biraz uzaklaştı ve suratıma baktı, sonrasında Donghyuck'a dönmüş ve saçlarını savurarak tekrar kapı girişine geçmiş, alakasız güneş gözlüklerini tekrar takmıştı. "İşte böyle." Donghyuck ile bir beşlik çaktılar ve ben orada öylece kalmış onları izliyordum. "Siz ne ara-"

"Sorumuza dönelim Yangyang! Hangi makul sebep yüzünden telefonu benim gibi harikaüstü bir varlığın yüzüne kapattın? Birinci şık; ölüyordun, ikinci şık; Renjun ölüyordu. On saniyen var, hangisi?" Jaemin saatine bakarken saymaya başladığında elim ayağıma dolaşmıştı bile. Hayatımın hatasını yapmıştım ve bunu bilerek yapmıştım. "Dokuz, dokuz buçuk, dokuz çeyrek..."

"Yahu tamam! Kapattım çünkü ben gelene kadar meraktan çatlayın istedim. Oldu mu?" Donghyuck, Jaemin'e bir bakış attı ve gözlüğünü çıkardı, Jaemin de onu taklit ederek gözlüğünü çıkartmıştı. Bu ikilinin tuhaf bir şekilde bu kadar benzer görünmesi tuhaf geliyordu doğrusu, ne ara bu kadar yakınlaşmışlardı anlayamamıştım. "Yeterince iyi bir cevaptı bence. Sen ne düşünüyorsun Jaemin?"

"Hyuck öyle diyorsa öyledir." Jaemin yumruğunu havaya kaldırdı, Hyuck ise oldukça gururlu görünüyordu ve içten içe Jeno'ya acımıştım. "Ben güzel yetiştirdim bu çocuğu. Girmeyi düşünüyor musun artık Yang? Ağaç olduk, meyve vereceğiz seni beklerken?"

"Ben de onu diyordum ama girmeme izin vermiyorsunuz işte."

"Konuşma yürü hadi." Donghyuck'un çekiştirmesiyle zorla çıkardığım ayakkabıları gelişigüzel kapının önüne bırakıp çantaları vestiyere koydum. Omuzlarımdan tutan Donghyuck beni hızla salona çekiştirmişti lakin hâlâ Jeno'yu görememiştim ve bu kaşlarımın çatılmasına sebep oldu. "Jeno nerede?" Görebildiğim kadar ileri baktım fakat hâlâ göremiyordum. "Birileri Donghyuck'u değil Jeno'yu özlemiş demek. Hoşuma gitmedi, öyle mi Jaemin?"

"Ama ben de Jeno'yu özlerdim Hyuck." Jaemin kırpıştırdığı gözleri ve büzdüğü dudaklarıyla Donghyuck'u izliyordu şimdi, ikisinin arasında anlaşılması güç bir kimya vardı ve şimdiden onlardan bir miktar korkmuş olduğum da gerçekti. En azından Jaemin'e bakıp gözlerini deviren Hyuck fazla şeker görünmüyordu. "Tamam sen özleyebilirsin Jeno'yu." İşaret parmağını göğsüme yasladı, yapmacık bir şekilde kaşlarını çattı. "Ama sen değil Yangyang."

La Douleur ExquiseHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin