8|siyah bisiklet.

160 23 39
                                    

Gecenin ilerleyen saatlerine doğru Renjun git gide daha da durgunlaşmaya başlamıştı, uykusunun geldiği belliydi ancak belli etmemek için uğraşıyordu ve yorgun gözlerini üzerimizde gezdirip gülümsüyordu. İçeride bile hâlâ yanımdan ayrılmamıştı, diğerleriyle yakınlaşmasına rağmen ben yanından ayrıldığım an peşimden gelmek istiyordu, bu yüzden Jeno yanıma gelip kulağımı çekmiş ve bir zahmet dizimi kırıp onun yanında oturmamı söylemişti.

"Saat geç oluyor böceğim, gitsek mi artık?" On bire gelen saati izliyordu Donghyuck, onlar geçe kalmayı pek sorun etmezdi ancak Jeno'nun annesinin gelme olasılığı yüksekti ve ne yazık ki Donghyuck ile yıldızları pek barışmıyordu.

Tabii bunda Donghyuck'un uslanmaz bir patavatsız oluşu da büyük bir etkendi.

"Gidelim. Seni evine bırakayım Hyuck." Birlikte ayaklandıklarında kalkacak olmuştum ancak benim buna teşebbüsümle birlikte Renjun'un biraz bana doğru kaydığını hissettim, arkama tekrar yaslandığımda başı omzuma düşmüştü, yüzünü zar zor görebiliyordum ama uyuyor olduğu belliydi. Muhtemelen kısa zaman önce uykuya dalmıştı. "Ya sevimli şey, uyumuş resmen." Hyuck ilk önce onun yüzünü incelemiş, sonra arka cebine attığı telefonu çıkarıp ben ne olduğunu dahi anlamadan ikimizin bir resmini çekmişti, oldukça mutlu görünüyordu, öyle ki mutfakta bulaşıkları toplayan Jeno'nun yanına gitmiş ve çıkardığı tuhaf seslerden anladığım kadarıyla ona fotoğrafımızı göstermişti. "Kalkma sen, uyanmasın şimdi. Sonra görüşürüz Yang." Mark Hyung yavaşça ilerlerken başımı salladım. Zaten bedenim buz kesmiş gibiydi ve kolay kolay hareket edebilecek gibi değildim, gözlerim istemsizce saçlarına ve yüzüne çıkıyor, şaşkın şaşkın onu izlemek harici hiçbir şey yapamıyordum.

"Görüşürüz Yang." Hyuck gülen yüzüyle kapıdan kafasını uzatıp el salladığında ancak gözlerimi onun yüzünden çekmiş ve karşılık vermiştim. "Görüşürüz, dikkatli gidin." Başını salladı ama yüzüne pis bir gülümseme yerleşmişti. "Sen de kendine dikkat et Yangyang, yanında sevdiceğinle geceyi geçirirken ölme. Lazımsın bize." Dalga geçiyordu fakat ben bunu ciddiye almak istediğimden düz tuttuğum ifademle başımı salladım, sonrasında çok hareket edersem veya gürültü yaparsam uyanabileceğini düşünerek neredeyse fısıldamıştım. "Tamam Hyuck, denerim senin için."

"Deli." Kahkaha atarak dışarı ilerledi, kısa süren bir kapıönü muhabbetinden sonra Jeno ikisini de göndermiş ve içeri, yanıma girmişti. Ne yapacağımı bilemez haldeydim doğrusu, bütün bedenime bir karıncalanma hissi doluşmuştu, hareket etmek istiyordum fakat rahatsız olacağını düşündüğüm için orada öylece duruyordum. "Salak falansın ama görünüşe göre güvenini kazanmışsın, hiç rahatsız görünmüyor."

"Yorgun olduğu içindir belki de Jeno, bugün çok kötü şeyler yaşamış." Saatler öncesinde için için ağlayışları, kollarını bacaklarına sarması, ıslak yanakları ve kan çanağı gözleri aklıma geldiğinde birisi kalbimi ayaklarının altında eziyormuş gibi hissetmiştim. Henüz onun nasıl biri olduğunu bilecek kadar tanımıyordum belki, bugün başından neler geçtiğini de doğru düzgün bilmiyordum fakat şöyle bir şey vardı ki içimde onun iyi biri olduğuna dair bir güven vardı. Renjun oldukca narin görünüyordu, utangaç ve aşırı sessizdi, kendi hakkında doğru düzgün bir kelime ettiğini dahi görmemiştim.

Sadece onun hakkında bir şeyler kötü olamayacak kadar acıklıydı.

"Belki de. Misafir odasını onun için hazırladım. Ne yazık ki sen bugün salonda yatacaksın Yang." Jeno'nun gayet büyük ve sık evinde tabii ki kendi malımmış gibi kullandığım bir oda vardı, diğerlerine nazaran biraz daha küçük ve gösterişsiz olan bu odayı ona vermek ise hiç sorun değildi, salonda yatmayı umursamıyordum böyle bir durumda. "Uyandıracak mıyız şimdi?" Jeno'ya bakıp sorduğumda bilmediğini söylercesine omuz silkti, onu kucağıma alıp öyle götürecek olsam bile uyanırsa heyecanlanıp yere düşüreceğimi düşünüyordum, ayrıca üzerini değiştirmesi de gerekiyordu çünkü bu cehennnem sıcağında uzun bir tişört ve pantolonla rahat uyuyamayacağına emindim. "Renjun? Renjun hadi yerine yat, boynun tutulacak böyle." Omzundan yavaşça sarstığımda bir gözünü açıp etrafını süzdü, sonrasında başini omzumdan kaldırmış ve elleriyle gözlerini ovuşturmuştu, o kadar sevimli görünüyordu ki gözlerimi üzerinden çekemedim, hatta Jeno bile gülerek onu izliyordu. "Gidelim." Başını salladı ve yavaşça bileğini kavradım, peşimden sallana sallana yürürken kendimi o kadar iyi hissediyordum ki ağlayasım geliyordu.

La Douleur ExquiseHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin