Ali Rahmet yine gelmişti ruhunu biraz olsun dinlendirdiği köşesine. Tam üç ay geçmişti o kahreden günün üzerinden. Ali Rahmet Hünkar ile birlikte, kalbiyle birlikte ruhunu da gömmüştü bu kara toprağa. Gömmüştü gömmüştü de hâlâ kabullenemiyordu. Hünkarsız bi hayat olmazdı ki.. Hünkar onun için ekmekti, suydu, nefesti. Dokunamadığı hasretiydi, gençliği, hayali, dünü bugünü yarını her şeyi... Hünkar yoksa hayat da yoktu.
Kadere isyan etmemek için adını dua yapmıştı diline ya peki şimdi ne yapacaktı. İsyan da ediyordu artık. Hem onu aldığı için, hem kendini bıraktığı için hayatında ilk defa Allaha isyan ediyordu. Beni de al onun yanına diyordu. Madem dünyada izin vermedin bırak orada kavuşalım. Madem kavuşamayacaktık sen benim alnıma neden onun adını yazdın Allahım diyordu. Bir yandan ağlayarak isyan ediyor bir yandan da pişman oluyordu her bir sözü için. Ama elden ne gelir tutamıyordu artık kendini. Her akşam olduğu gibi bu akşam da toprağını sevdi yârinin. Ona anlatıyor gibi anlatmaya başladı onsuz geçen her günde olan biteni. Bazen gitgide aklını yitirdiğini düşünüyordu. Çukurovada da arkasından konuşan az değildi ya yine de kimse saygıyı elden bırakmıyordu.
Hünkar'ın ardından yas tutan tek konak Fekeli konağıydı. Yamanlar konağında ise çoktan Hünkar'ın adı yalnızca anılarda yaşar olmuştu. Hünkar'ın ömrünü serdiği, her bir taşına göz yaşını kattığı bu konakta sadece duvarda resmi kalmıştı şimdi. Evinde, yuvasında Sevda salınıyordu artık Hünkar'ın hatırasını yerle bir ederek. Oysa Hünkar Demir'den sadece şerefini ayaklar altına almamasını istemişti. Bu kadar basitti Hünkar'ın bu hayattan isteği. Demir ise annesinin şerefini bizzat çiğnemek ile kalmamış o kadının da ayağının altına paspas etmişti. Elleriyle büyüttüğü çiçekleri bile sahiplenmişti o kadın. Sahiplenmişti Hünkar'ın sığınağını. Mutluydu. Demir de mutluydu artık...
Her dökülen gözyaşının bir sonu varmış meğer. Sadece üç ay yetiyormuş yerine başkasını koymaya. Her şey ne kadar da boşmuş. İnsan çiğ süt emmiş emmiş ya insanın evladı da mı çiğ süt emermiş...
Saniye için ise Sevda'nın varlığı katlanılmaz bir hal alsa da Züleyha Sevda'ya kendince minnet borcunu ödüyor kendine sığınacak bir liman gibi görüyorken, Demir ise babasının emanetine sahip çıkarak kendisini daha erdemli bir insan daha sadık bir evlat hissediyordu. Ama esasında kendisini güçlü hissettirecek bir durumu kullandığının, konunun iyi evlat olmakla alakası olmadığının farkına bile varmadan ablasıyla günlerini dolduruyordu.
Fekeli Konak
Fekeli açmamak için dua ederek kapattığı gözlerini güneşin ilk ışıklarıyla aralamıştı. Bir gün daha başlıyordu. Hünkarsız bir gün daha.. Resmini sevdi odasından çıkmadan, doyamadığı zümrütlere daldı biraz. Nazire'nin kapıya vurması ile çıkmıştı gittiği uzak diyarlardan...
N: Ağam kahvaltı hazır sizi bekliyorlar.
A: Nazire söyle beklemesinler başlasınlar kızım. Benim biraz işim var.İnncelediği dosyaya öyle dalmıştı ki saatler geçmiş farkında olmamıştı. Tek düşüncesi Hünkar'ın katiline dair bulacağı küçücük bir ipucundaydı ki içeriden gelen müzik sesiyle kan beynine sıçramıştı. Bir hışım salona geldi.
A: NAZİREEEEE! NAZİREEEE!
A: BU SES NE KİM AÇTI BU RADYOYU?Adeta gözlerinden ateş fışkırıyordu Ali Rahmet'in. Nazire koşarak içeri girdi hemen radyoyu kapatıp Ali Rahmet'e döndü.
N: Hala hanım açtı ağam söyledik ama azarladı bizi de. Din...
Fekeli cevabı dinlemeden..
A: NEREDE
N: Ba.. ba.. balkonda galiba.Fekeli bir hışımla yan taraflarına, balkona açılan kapıya yönelmişti ki Behice de kapanan radyonun hesabını sormak için içeriye dönüyordu. Ali Rahmet'in bakışlarını görünce olduğu yerde kaldı. Ali Rahmet radyoyu kucakladığı gibi balkona Behicenin yanına çıktı ve radyoyu balkondan aşağıya fırlattı. ( keşke kafasına fırlatsa dediğinizi duyar gibiyim benim de içimden geçmedi değil ama #kadınaşiddetehayır)
B: Ali Rahmet Bey ben biraz sıkılmışt...
Ali Rahmet parmağını ona yönelterek;
A: BİR DAHA BU EVDE NE MÜZİK NE TELEVİZYON AÇILMAYACAK. HİÇBİR ŞEN SES DUYULMAYACAK SENİ SON DEFA UYARIYORUM!!
Bir hışımla çıkmıştı evden. Bu kadına tahammül edemiyordu, kendi acısı yetmezmiş gibi o kadar çok sorunla uğraşmıştı ki onu bu evden göndermeye bir türlü vakit bulamamıştı. Hem ne diyecekti gözüm tutmuyor gitsin mi? Yılmaz için bile olsa bir süre daha katlanıyor göndermek için zaman kolluyordu. Behice ise tüm bunların farkında olduğu için her zaman ki gibi Mijgan'ı kullanarak yarınının planını yapmaya çalışıyordu. Hâlâ Hünkar'ın katili bulunamamıştı. Fekeli'nin özel dedektif tuttuğunu biliyordu. Her ihtimali düşünerek planlar yapıyordu.
B: Ah Hünkar ne varlığın ne yokluğun huzur vermiyor. Geberdin hâlâ seninle uğraşıyorum.
Güneş batarken Fekeli yine kendini Hünkar'ının yanında bulmuştu. Artık göz yaşı akmıyordu Ali Rahmet'in bu mezarın başında. Gözyaşları bile kurumuştu. Acının en zor haliydi bu işte. Bir hıçkırarak ağlamak kötüydü bir de hıçkıramayacak kadar acıya alışmak. Hünkar'ın acısına alışmıştı vücudu, artık tepki vermiyordu. Ruhu, vücudnunun acıyı hissetmeyecek kadar acıya alışmış olmasını kaldıramıyordu.
A: Hünkar'ım Hanımım olmuyor sensizliğe dayanamıyorum. Kim kıydı sana bulamıyorum. Hiçbir işe yarayamıyorum. Ben bu acıya artık katlanamıyorum. Şuan nefes alıyorsam tek sebebi sana bunu yapanı bulmak. Senin kanını akıtanı kendi kanında boğmak. Ama ( elini toprağa vurdu) olmuyor. Yok. Hiçbir ipucu yok. Savcı inatla uğraşmıyor. Neredeyse üstünü kapatmaya çalıştığına inanacağım. Kerelerce kavga ettim onunla. Tahkikat sürüyor demekten başka bir şey yapmıyor. Müsterih olacakmışım...
Sesi titriyordu Ali Rahmet'in ama hissiz kalmıştı artık. Mezar taşına bakışları takılı devam ediyordu.
...Herkes kendi görevini yapacakmış.
Benim bu hayatta senin katilini bulmaktan başka ne görevim kaldı?
Hünkar'ım çok çaresizim. Özür dilerim. Sana geç kaldım. Elini tutmak için geç kaldım. Yanında olmak için geç kaldım. Seni koruyamadım. Şimdi ise katilini bulamıyorum. Ne olur beni Affet!! Onun bu dünyada nefes aldığı her bir saniye için beni Affet...Mezarının başındaki eşarbını değiştirip koklamıştı ki arkasını döndüğü anda Dünya durdu... Sanki kalbi duracaktı... Hayal görmeye alışmıştı bu üç ayda. Her gece zaten rüyasındaydı ama ama bu... Hayır gerçek olamazdı. Gözlerini kapattı, aklını yitiridiğine emindi artık. Bir yandan rabbine yalvarıyor bir yandan kendi kendine konuşuyordu ki duyduğu ses onu kendine getirdi.
-Affettim.
