She's in the rain- The Rose
.
.
.
Kahvaltıyı toplayınca üstümü giyinmiş, bilgisayarımı ve çıktıdan yeni çıkmış kağıtlarımı almış, çantama atıp yola çıkmıştım.
Metro istasyonuna varınca aşağı inerken çiçek satan kadının yanına gidip bir süre bir şey söylemeye utanmış şekilde bekledim. Kadın en sonunda bana dönüp konuşmayı başlattı.
"Sarhoş modacı sensin değil mi?"
"E-evet, maalesef.. Kusura bakmayın konuşamadım.."
Hafifçe gülmüştü.
"Jungkook demişti utanıp konuşamayacağını. Benim hatam sen olduğunu biraz geç anladım."
Jungkook, adı Jungkook muydu yani?
"Ah anladım. Dediğine göre bana..."
"Evet evet. Al bakalım bunlar sana. İyi yolculuklar.."
Elime tutuşturduğu bir buket gelincik ile beni uğurlarken içinde bir not olduğunu gördüm.
"Gelincikler çok narindir. Eğer dikkat etmezsen işe gidene kadar hepsi çöp olabilir. Gelinciğin neyi temsil ettiğini biliyor musun? Zerafeti. 3 gün boyunca karşılaşmayacağız. İkinci günü tekrar o kadının yanına gitmeni istiyorum. Çiçeklerimi kabul ettiğin için teşekkürler."
Oldukça uzun ve beni mutlu eden bu notu cebime koymuş ve her sabah olduğu gibi metroya binmiştim.
...
İki gün boyunca çalışan seçimi yapmış ve beş tanesini alarak küçük ekibimizi oluşturmuştuk.
Gelecek olan on beş tane manken için on beş tane yeni sezon kıyafetlerden ikişer tane dikmeliydik. Tasarımları tamamlamamız için bize verilen iki haftanın neredeyse bir haftası bitmek üzereydi. Tasarımlara son dokunuşları yapıyorduk zaten defileden önce çoğu çizilmiş kıyafetlere.
Çalışanlar işe yarın başlayacaktı. Bu nedenle butiği iyice toparlamıştık. Taslakların çoğu çıktısını butiğin dikiş bölümüne koymuştuk. Geri kalan çok iş olsa da aceleye getirip kötü olsun istemiyorduk. Ben bir yandan tasarlarken Hoseok da gelen siparişleri yetiştirmeye çalışıyordu.
...
Butiği kapattıktan sonra metroya binmiştim. Gelincikleri butikte bir vazoya yerleştirmiştim. Akşam metrosu çok kalabalık olduğundan zarar görsünler istememiştim. Burada olmadığını biliyordum ama gözlerim hep onu arıyordu. Metrodan inmiş merdivenleri çıkıyordum. Çıkışa yaklaştığım sırada birinin bana seslenmesiyle arkama döndüm.
"Sarhoş modacı, bugün ikinci gün."
Aklımdan tamamen çıkmıştı. Hızla kadının yanına geri inmiştim.
"Al bakalım. Sevgilinin jestleri de çok hoşmuş. Seni kıskanmıyor değilim."
"Sevgilim değil. Resmi olarak tanışmıyoruz bile." Deyip suratımı düşürmüştüm.
"Hadi ama, çok belli ondan hoşlandığın." Derken koluma omuz atmış ve kıkırdamıştı. Bende onunla beraber kıkırdadıktan sonra tekrar konuşmaya başlamıştım.
"Bir buket sarı lale bir buket de gül alabilir miyim?"
"Tabii ki, hemen." Demiş ve hızlıca iki buketi de hazırlamış ve bana uzatmıştı.
"Gül buketi size.. Sarı laleleri de ona verin lütfen.."
Kadın gülümserken kısılan gözleriyle bana bakmış ve git artık der gibi elini sallamıştı.
Hızlıca elimdeki papatyalar ile metro istasyonundan çıkmış eve gitmiştim.
En güzel vazomu suyla doldurup papatyaları içine koymuştum. İçinde ki notu açmış ve ne yazdığına bakmıştım.
"İki gün sonra benimle metro istasyonunun girişinde buluş. Seni yemeğe çıkarmak istiyorum."
Heyecandan ne yapacağımı şaşırmış evde kıkırdayarak geziyordum. Sadece adını bildiğim bu adam nasıl oluyordu da beni bu kadar heyecanlandırabiliryordu.
...
Ertesi gün tekrar onu görememiştim. İşe gitmiş ve Hoseok'a olanların hepsini anlatmıştım. Bir nevi ne yapmalıyım demiştim diyebiliriz. Onunla buluşmamı ve nasıl biri olduğunu, onu tanımamı söylemişti. O da onaylayınca heyecanım daha da artmıştı.
Bir süre konuştuktan sonra kumaş seçimi yapmaya başlamıştık ve neredeyse dört elbisenin sadece dikimi yani en zor kısmı kalmıştı. Yarın buluştuktan sonra gidip biraz daha kumaş almam gerekiyordu. Notlarımı aldıktan sonra bugünlük de butiği kapattık ve Hoseok ile yemek yemeğe gittik.
...
Bugün büyük gündü. Akşam yedi gibi buluşacaktık. O yüzden erkenden işlerimi halletmek adına butiğe geçmiştim. Neredeyse bir haftamız kalmıştı. Bir hafta da hızla dikişlere başlamalıydık. Bütün ekip çalışırsa iki günde 7 elbise dikebilirdik. Bütün sezonun kumaşlarını seçmiştik ve ben bu gün onları almalıydım. Çok geçe kalabileceğini düşündüğümden buluşmadan önce gidip alacaktım ama önce butikten bir şeyler bulup üstümü değiştirmeliydim.
Hoseok'un yardımı ile mavi ekoseli bir gömlek ve açık kahverengi bir pantolon seçmiş ve giyindikten sonra kumaşları almıştım.
Butiğe geri dönerken Hoseok ve çalışan gençlere birer kahve almıştım. Gittiğimde hala çalışıyorlardı. Kahveleriyle beraber kumaşları bırakıp metro istasyonuna geçtim.
...
Elinde sarı lale buketiyle beni bekliyordu evimin oradaki metro istasyonu çıkışında.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GONE
Fanfiction>taekook< Yeni yeni adı duyulan ve minik bir butiği olan moda tasarımcısı Kim, metrobüste sık sık karşılaştığı gizemli kişiyle yakınlaşır fakat sonradan öğrenmek zorunda kaldığı sırla hayatı alt üst olur. Hayatının bir kısmını bu sırrı araştır...