2u - Justin Bieber
.
.
.
Küçük butiğimizi bir markaya çevirmiştik bile. Mağazamız kocaman ve çok güzeldi. Beyaz duvarlarında çokça küçük gömme raf vardı. Ve o küçük rafların arkaları siyah kare şeklinde boyanmıştı. Beyaz duvarın üstünde ki siyah karelere çiçekler yerleştirmiştik. Hazır olan kıyafetler için bir yerle anlaşmıştık. Şimdiden 100 tane satılacak kıyafetimiz vardı. Kadın erkek diye ayırmadığımız reyonlar oldukça güzel duruyordu. Dikilen her 100 kıyafet almak için kendimiz gidiyorduk. Birçok model bulmuştuk bile. 3 hafta sonra olacak defileden sonra satışları başlatacağımız internet sitemizde şimdiden ön satış vardı. Tek kalan Jeon Jungkook'un gelmesiydi. Nerede olduğunu hala bilmiyordum. Hala gelmemişti ama onu beklememi söylemişti. Bekliyordum.
O gün işlerimi bitirmiş eve dönmüştüm. Jeon'un yatağına ne zaman yatsam konuşmamız aklıma geliyordu. Annelerimi özlüyordum. Tabii Jeon'u da.
Yatakta tasarım yaparken kapı çalmıştı. Sipariş ettiğim pizzanın gelmiş olduğunu düşünerek kapıyı açmıştım.
Yüzünü çiçek buketi ile kapatan her zamanki gibi siyahlar içindeki sevgilimdi. Ellerimle açık kalan ağzımı kapatmış sonrasında boynuna sarılmıştım. Çiçek buketini ben sarılmadan önce indirmiş ellerini belime dolamıştı.
"Hoş geldin."
"Geç kalacaktım az daha."
"Jeon! 2 ay oldu neredeyse."
Kıkırdamıştı sinirime aldırmadan.
"Saat kaç?"
"Eve bile girmedin geçsene, ne saati?"
Ayakkabılarını çıkarıp içeri geçmiş elinde çiçeklerle dikiliyordu.
"Saat kaç?"
Göz devirip telefonumu açıp saate bakmıştım.
"22.39"
"Oh iyi." Çiçekleri koltuğun üzerine bırakıp omuzlarımdan tutup sırtımı kendine çevirmiş ve beni odasına doğru ittirmeye başlamıştı.
"Ne oluyor Kook?"
"Üstünü giyin seni bir yere yetiştirmem gerekiyor."
"Nereye?"
"Tae, çok soru soruyorsun. Rahat bir şeyler giy de çıkalım hadi."
Koşarak odaya gitmiş ve kıyafet ayarlamıştım.
"Nasıl gideceğiz?" diye bağırmıştım diğer odaya.
"Araba kiraladım. Giyindin mi?"
"Evet" derken odadan çıkmış ve yanına gitmiştim.
"Çiçekleri alsana."
Bir elime çiçekleri almış diğer elimle elini tutmuştum. Merdivenlerden koşarak inmiş hızlıca siyah arabaya binmiştik. Jeon arabayı sürerken hiç konuşmamıştı. Bir süre sonra arabayı durdurmuştu.
"Ama anlayacaksın neresi olduğunu. Gözlerini kapatabilir miyim? Cidden sürpriz olsun istiyorum çok uğraştım."
Kafamı tamam anlamında salladığımda dikiz aynasına takılı olan bandanayı çıkarıp gözlerimi kapattı. Daha yola çıkalı 15 dakika olmuştu ve gözlerimi kapatmıştı. Çok merak etmiştim. Bir saat kadar daha yol gidince durmuştuk. Midem biraz bulanmıştı ama çok merak ettiğimden umursamamıştım.
"Kapını açacağım şimdi." Demiş kendi inmiş sonra beni indirmişti.
"Gözlerimi ne zaman açacaksın?"
"Şimdi."
Gözlerimi açınca şok olmuştum. Evim, annelerimle büyüdüğüm evim. Gelmeyeli neredeyse 2 yıl oluyordu. Her yer toz toprak olmuştur diye düşünüp duruyordum. O sırada Jeon kapıyı açtı ve içeri geçtik.
"Jeon her yer pırıl pırıl."
"Elindeki çiçekleri şu vazoya koyabilirsin."
"Tamam."
Ellerim boşalınca yanına, kapıdan girince görünen kocaman oturma odasına, gitmiş ve oturmuştum.
"Saat kaç?"
"00.00" demiş gözlerimi devirmiştim. Koşarak mutfağa gitmiş ve bütün ışıklar sönmüştü.
"iyi ki doğdun sevgilim." Elindeki minik pasta ve odayı aydınlatan iki mum ile yanıma geldi.
"Seni seviyorum miniğim."
"Bende seni seviyorum Jeon."
Demiş ve mumları üflemiştim. Koşarak gidip ışıkları açmıştı. Ben ise pastayı elime almış mutfağa ilerlemiştim.
"Gel pastayı keselim." Koşarak gelmişti. Ben pastayı keserken dayanamamış ve ağlamaya başlamıştım belime ellerini dolamış çenesini omzuma koymuştu.
"Çiçekleri yeniledim. Hepsini. Tek tek saksılarına geri diktim. Evi temizledim. Biraz rutubetlenmişti boyamak zorunda kaldım o yüzden bu kadar uzun sürdü ama doğum gününe yetişti sevgilim. Annelerin seninle gurur duyuyor tıpkı benim gibi. Hayallerini hiç bırakma, hepsini beraber gerçekleştirelim."
Bıçağı bırakıp kollarını gevşetmesini sağlayıp ona dönmüştüm. Ellerimi boynuna dolamış ve parmak uçlarıma çıkarak dudaklarına fısıldamıştım.
"Seni seviyorum." Ve dudaklarına yapışmıştım. Usul usul öpüşmüştük. Sonunda kısa bir öpücükle bitirmiş ve pastaları tabaklayıp mutfakta yemiştik. Jeon ellerimden tutarak beni, benim odama çıkarmıştı. Kapıda durmuştuk ve birbirimize bakmıştık.
"Sana çok mutlu olduğun zaman ve unutamayacağın bir günde olacak demiştim. Hatırlıyorsun değil mi?" demiş ve kapıyı aralamıştı. Gelen gül kokusuna rağmen içeride hiç gül yoktu. Her yerde mumlar vardı. Çift kişilik yatağımın üstü pürüzsüzdü. Tekrar bana döndüğünde ellerini tekrar belime dolamıştı.
"Kucağıma gel miniğim."
Dediğini yapmış ellerimi boynuna dolayıp kucağına zıplamıştım. Yavaşça yatağa bıraktığı beni yine yavaşça soymaya başlamıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GONE
Fiksi Penggemar>taekook< Yeni yeni adı duyulan ve minik bir butiği olan moda tasarımcısı Kim, metrobüste sık sık karşılaştığı gizemli kişiyle yakınlaşır fakat sonradan öğrenmek zorunda kaldığı sırla hayatı alt üst olur. Hayatının bir kısmını bu sırrı araştır...