19.

68.4K 4.3K 464
                                    

"Kız Minel, nereden geliyorsun sen bu saatte?" Meral halamın sorusu üzerine, çantamın sapını tutup çekiştirdim. "Arkadaşlarla gezmeye gittik hala." Kaşlarını şüpheci bir tavırla kaldırıp, beni baştan aşağı süzdükten sonra gözleri boynuma kaydı.

"Kolyen yeni mi?" Sorusu üzerine, elim istemsizce boynuma gitti.  Kolyeyi Kaan'ın aldığını bilse, ne dedikodular döner artık Allah bilir. Sorusunu onaylamak için, başımı aşağı yukarı salladım. Tam cevap vermek için ağzımı açtığım sırada da, dikkat çekmemek için benden birkaç dakika sonra apartmana girecek olan Kaan, kapıyı açtı.

Halamın ilgi odağı bu defa sarı kafa olurken, bir an evvel evime çıkmak için fırsat kolluyordum. "Kaan, sen hiç böyle geç saatte gelmezdin?" Bırak da bizi ahirette sorgulasınlar be kadın, sal bizi sal! Kaan, yüzüne her zamanki gülümsemesini yerleştirdikten sonra halama baktı. "Hocalarla hasbihal ettik biraz, Meral abla."

"Abi, telefonumu çabuk geri ver gerizekalı!" Koşarak üstüme abanan Sedat'ın arkasından hızla gelen ergen Seda'ya baktım. Sedat mikrobu arkama saklanmış, ceketimi çekiştiriyordu. "Vermem, o tiktok bu telefondan silinecek kızım!" Seda, abisini yakalamak için etrafımda dönmeye başladığında, babaannem elinde terlikle koşarak bize doğru geliyordu.

Bu terlik Sedat'a atılmayacağına göre... Lan ben yine ne yaptım? Allah'ım pekmezime mukayyet ol, ne olur akmasın. Amin.

"Babaanne, vallahi ben bir şey yapmadım!" Babaannem beni tınlamadan Sedat'ın ellerinden çekiştirip  Kaan'ın üstüne adeta fırlattıktan sonra, Seda'yı yakalayıp poposunu terliklemeye başladı. Beraber duvara yapıştığım Kaan'la önce birbirimize, sonra apartmanda olanlara bakmaya başladık.

"Kız zilli, o videolar ne öyle saçma sapan? Ben, Hacı Müberra'nın torunu öyle videolar çekiyor dedirtmem elaleme!" Seda, babaannemin elinden bir hışımla kurtulduktan sonra Sedat'ın saçlarını tuttu. "Sen ispiyonladın değil mi, pisliksin abi!"

"Bırak kız, Sedat'ımın saçlarınııı!" Babaannem Seda'yı tekrar yakalarken, asansörün kapısı açıldı ve içinden Muhittin Berk çıktı. O, çıkışa doğru ilerlerken Müjgan halamın feryadı duyuldu. "Muhittin Berk, anneciğim yine nereye gidiyorsun?"

"Gidiyoyum bu evden, çijgi film izlememe bile izin veymiyosun!" Kapıdan telefonla konuşarak giren Kazım eniştemin yüzünde güller açıyordu. "Burnumda tüttünüz ikiniz de canımın içleri. Çabuk gelin." Muhtemelen ikizlerle konuşuyordu ve kapattı telefonu. Eniştem, apartmanın içine çöken sessizlikten sonra Meral halama sarıldı. "Müjdemi isterim apartman sakinleri!"

Tüm gözler onun üstündeyken, heyecanla sırıttı. "İkizlerim haftasonu geliyorlar." Apartmandaki hengame, yerini bayram havasına bırakırken sessizce yukarı çıkmaya başladım. Yeterince yorgundum, bir de bu curcunayla uğraşamayacaktım. "Müberra, yarın seninle baklava açacağız. Kaçma sakın bir yere!"
Buyurun cenaze namazınaaa...

Omzumun üstünden yavaşça başımı çevirip, aşağıdaki kalabalığa baktım. "Oldu o zamaaan, yakşamlar hepinize!"
Dudaklarıma yerleştirdiğim sahte tebessümü hızlıca silip, bu defa koşarak eve çıktım. Apartman boşluğundan, babaannemin homurdanma sesleri geliyordu.

Yine diğer torunlarını memnun etmek için, beni kullanacak ve yaptığım hiçbir şeyi beğenmeyerek burnumdan getirecek. Alıştım artık. Bazen düşünüyorum, ben şehir dışından gelsem acaba bir takım hazırlıklar yapar mı diye. Zaartt! Kaşlarını en fazla ne kadar çatabilirim diye uğraşır herhalde benim için, dahası mümkün değil. 

Eve girip anneme ikizlerin geleceğini söylediğimde, o da aşağı kata inip hazırlıklara yardımcı olmaya gitti. Üzerimi değiştirdikten sonra, ısıtıcıya makarna suyu koydum. Bol salçalı sosunu hazırlarken, bir yandan da  çaydanlığı doldurdum. Zil çaldığında, babaannemin beni çağırmasından ölesiye korkarak kapıyı açtım.

"Dilenci değilim, yemek var dediler geldim." Kaan'a anlamsız bir şekilde baktığım için güldü. "Annen, Minel makarna yapıyor beraber yiyin dedi." Kapıyı suratına kapatır gibi yapıp sırıttım. "Sadece bana kadar var canım ya, Allah versin." Elini kapıya yaslayıp eğildi. "Martılara yem ettiğin simitlerime sayarsın canım ya."

Allah'ım, ne simitmiş ya Rabbim. "O simitin yerine, sana yedirdiklerimi de saysana sarı çiyan." Muzip bir surat ifadesiyle elini cebine attı. En sevdiğim bitter çikolatayı gözlerimin önünde sallarken, ağzımın suyu akmasın diye içimden dua etmeye başladım. Elinden çikolatayı kaptığım sırada, ne ara çıkardığını bilmediğim ayakkabılarını kenara itip içeri girdi.

"Girmene izin verdiğimi hatırlamıyorum." Fermuarını açtığı ceketini düzeltip, bilmiş bir tavırla elini uzattı. "Ver o zaman çikolatamı." Çikolatayı arkama saklayıp kaşlarımı çattım. "Aman iyi be, git ellerini yıka o zaman." O, gülerek lavaboya giderken ben de tencereye biraz daha makarna koydum.

Çikolatadan bir ısırık aldığımda, ansızın Kaan'ın sesini duyunca boğazıma kaçtığı için öksürmeye başladım. Telaşla, sırtıma ardı ardına vurmaya başladı. "Minel, iyi misin? Özür dilerim." Biraz olsun kendime geldiğimde, sinirle kaşlarımı çattım. "Kemiklerimi kırdın salak! Su ver, su." Sırtımdaki elini çekip, masanın üstündeki sürahiden doldurduğu suyu uzattı. Ben suyu içerken, yandan bir bakış attı.

"Salak lafını kabul etmiyorum bu arada." Bardağı tezgahın üstüne bırakıp yüzüne baktım. "Sen de, gavura vurur gibi vurmasaydın sırtıma." Az önce boğazıma hiç kaçmamış gibi, çikolatadan koca bir ısırık daha aldım. "Senin hastalarına acıdım şu an, elin nasıl ağır anlatamam."

Ukala bir tavırla sırıttı. "Elimin çok hafif olduğu söylenir. Onlarca kıza mı inanayım, yoksa sana mı?" Ocağın başına geçip fokurdayan makarna tenceresine kaşık daldırıp karıştırdıktan sonra, omzunun üstünden bana bakıp devam etti. "Sana inanmak için bir sebep göremiyorum."

Sırtımı işaret edip kaşlarımı çattım. "Sebep göremiyormuş, al gırdın gırdın!" Tencerenin başına geçip, Kaan'ı kenara ittim. "Çekil şuradan! Onlarca kız diyor bir de, Allah'ım ya Rabbim ya!" Belini tezgaha yaslayıp, kollarını önünde birleştirdikten sonra beni izlemeye başladı. "Ben de, o yanıklara inanman için bir sebep göremiyorum sarı kafa. Hadi bakalım, ne yapacağız?" Kaan'ın gülüşü iyice büyürken, sinirle yüzüne baktım. "Gülme, vallahi akıtırım pekmezini!"

"Yaparsın, bilirim Müberra." Ona daha fazla aldırış etmeden, makarnayı sosla birleştirip karıştırmaya başladım. "Şu çekmecede fesleğen olacaktı, sarı kafa." Kaan, başımla işaret ettiğim çekmeceyi açıp fesleğeni aramaya başladı. "Heh, bak şu küçük kavanozda."

"Çok karışık burası Müberra, göremiyorum." Başımı çevirip çekmeceye baktım. "Annem de aktarla ortak mı oldun, ne bu çekmecenin hali diye kızıp duruyor ya. O kadar da karışık değil bence." Ben çekmeceye eğildiğim sırada geri çekilen Kaan'la alnım tokuşunca, acıyla başımı tuttum.

"Minel, iyi misin?" Yok yok, bu çocuğun bugün benim canıma kastı var kesin. Başımı tuttuğum elimi geri çekip, alnıma baktı. "Kötü görünmüyor. Şişmeden buz koyalım."
Buzdolabına yöneldiğinde, telaşla durdurdum onu. "Aman sarı kafa, sen tedavi ederken öldüreceksin bugün beni. Sırtım gibi, kafamı da kırmandan korkuyorum."

Bozdolabının üst kısmını açıp buz kalıbını elime aldım. Kapağı kapattığımda, buzdolabı ile Kaan'ın arasında sıkışık kalmayı beklemiyordum. Şaşkınlıkla gözlerine bakarken, o ise hiç çekinmeden yüzümü incelemeye almıştı. Yüzlerimiz arasında ki bu yakınlık beni heyecanlandırmaya yetmişken, elimdeki buz kalıbını kavradı. "Ben, bundan daha iyi bir tedavi yöntemi biliyorum Minel."

Şaşkınlığım katlanarak artarken, merakla fısıldadım. "Neymiş o yöntem?" Gözlerini yüzümden bir an olsun çekmediği yetmezmiş gibi iyice yakınlaşmaya başlayınca, benim kalp atışlarım da fizandan duyulmaya başladı. Ne yapmaya çalıştığını anlayamamıştım ama bu yakınlığa kalbim daha fazla dayanamayacak gibi duruyordu. Dudakları, alnımı vurduğum yerle buluştuğundaysa, ayaklarım yerden kesilmiş gibiydi.

AİLE APARTMANIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin