Marcus, Peder St. John'ın çalışma odasına o kadar kolayca girdi ki bu duruma kendi bile şaşırdı. Ne bir uşak Marcus için kapıyı açtı ne de bir diğeri onu içeridekilere takdim etti. Bunlardan daha alışılmadık olansa; eve girdiğinde çalışma odasının yerini sorduğu hizmetçi kız dışında bu konuda kimseyle muhatap olmak zorunda kalmamasıydı.
Londra'da böyle bir şeyin olma olasılığı hiç yoktu. Kazara olsa bile; bir soyluya bu şekilde muamele eden uşak, kahya ve hatta ev sahibi davranışının bedelini bir şekilde ödemek zorunda kalırdı.
"Marcus!" diyerek onu karşılayan babası, elindeki brendi bardağını hafifçe sallamakla meşguldü. "Kaç saattir yoksun! Seni yemekten önce görebileceğimizden artık ümidimi kesmiştim."
Marcus; çalışma odasının ebatlarına uygun küçüklükteki şöminenin iki yanına yerleştirilmiş koltuklardan onu izleyen iki eski arkadaşın yanına giderken, "Aslında Bayan St. John'ın işi çıkmamış olsa, öngörün doğru çıkabilirdi baba." dedi.
Ellerini, olmayan göbeğinin üstünde kavuşturan Peder St. John, "Catherine'in sohbeti her zaman keyifli ve zihin açıcı olmuştur." diye bilgi verdi.
Marcus'un kaşları merakla havalandı.
"Hangi Bayan St. John'dan bahsettiğimi nasıl anladınız peder?"
"Aslında kızlarımı biraz olsun tanıyan herhangi biri için bu sorunuzun yanıtı oldukça açıktır lordum."
Peder St. John; arkadaşının oğlu tarafından "Marcus, lütfen!" diyerek uyarılmasını, başını yavaşça eğerek kabul ettiğini belli ettikten sonra, "Yaşını bir kenara bıraksak bile, Hillary'nin uzun süre aynı yerde veya aynı kişiyle beraber olacak kadar sabrı yoktur." diyerek konuşmasına kaldığı yerden devam etti. "Beatrice, bu konuda Hillary'den bile kötüdür. Üstelik her şeye karşı duyduğu inanılmaz merak, karşısındaki kişi için bir müddet sonra yorucu olur."
Her konu hakkında sonu gelmez fikirleri olan Beatrice St. John'ın gevezeliğini hatırlayan Marcus, "O kadar da kötü değil!" diyerek itiraz etti.
"İnanın bana sizinle henüz alıştırma turu yapmıştır. Yanınızda rahat etmeye başladığı anda, Londra'daki kadın örgütlenmelerinden tutun da kraliçenin yüzündeki kırışıklıklara kadar her konuda bir, hatta birden çok sorusu olacaktır."
"O zaman Londra'ya gelip Leydi Thorne'la biraz vakit geçirmeli! İnan bana Albert, eşim böyle bilgili ve meraklı genç kızları sonuna kadar destekler."
"Sakın bunu Beatrice'e söyleme!" diyerek arkadaşını uyaran peder, "Bu haliyle bile zar zor başa çıkabiliyoruz zaten!" der demez, üç erkek aynı anda keyifle kahkaha attılar.
"Merak ediyorum peder... Acaba neden Bayan Rose'la sohbet etmiş olabileceğimi düşünmediniz?"
Peder St. John, derin derin içini çekti.
"Rose'um çok güzeldir; ama mutlaka fark etmiş olduğunuz üzere konuşmayı pek sevmez. Ve hepimiz de çok iyi biliriz ki bir genç kızda bu iki özellik yan yana geldiğinde, çoğu erkeğin ayakları yerden kesilir." Peder; kısa bir an Marcus'a şüpheci, daha çok da alaycı bir bakış atmak için durduktan sonra, "Siz bana pek o tür bir erkek gibi gelmediniz... Marcus." diye ekledi.
Thomas Thorne açıkça sırıtarak, "Hiç değişmemişsin Albert." dedi arkadaşına. "Hala insanları kısa sürede çözmeyi başarıyorsun. Ve... Marcus konusunda da haklısın. Kaç sezondur, balo salonlarında sessizce ona göz süzüp duran genç kızları hayal kırıklığına uğratıp duruyor."
"Lütfen baba! Beni utandırma! Ayrıca Bayan Rose'a haksızlık ediyorsunuz peder. Sessiz, sakin bir yaratılışı olabilir; ama onun bir köşede durup da dekorun parçası bir süs bitkisi gibi davranacağına kesinlikle inanmıyorum!"

ŞİMDİ OKUDUĞUN
BOŞA GEÇEN YILLAR
Historical FictionZaman her şeyi değiştirir. Catherine'in sıradan olan ve sıradan devam etmeye mahkum hayatı Marcus Thorne'la karşılaştığı andan itibaren değişmişti. Tanıştıktan bir gün sonra onunla nişanlanmış, bir ay sonra evlenmişti. Hiçbir zaman toz pembe düşle...