Bayan St. John, hayattan sadece birkaç şey istemişti. Öyle, çok büyük olmayan şeyler. Gerçi... Köye benzeyen bu küçük kasabada doğup büyümüş ve hala bu kasabada yaşayan biri; Bayan St. John'ın isteklerini büyük, hatta fazlasıyla büyük bile bulabilirdi.
Kasabalıların kımıldamaya üşenmelerine neden olan tembellikleri; çoğunlukla onların hayattan bir şey beklemeksizin, her şeyi akışına bırakarak yaşamalarına neden olurdu. Bayan St. John; hayvanların bakımını, bahçedeki bitkileri sulamayı, bulaşıkları yıkamayı, yemek yapmayı, hatta bir çorabı bile yamamayı günün her anına yayabilme yetenekleri yüzünden onların dünyanın geri kalanından farklı bir zaman diliminde yaşadıklarını düşünürdü.
Bir keresinde Peder St. John'a, Tanrı onu korusun, "Her yerden o kadar uzaklar ki başkalarının nasıl yaşadığından haberleri bile yok!" demişti. Sonra da gülerek kendisiyle dalga geçmişti: "Sanki benim varmış gibi! Sonuçta ben de bu kasabadan başka bir yerde yaşamadım."
Ama istemişti. Özellikle de çocukluktan çıkmaya başlayıp dünyanın sadece oyun oynamaktan ibaret olmadığını anladığından beri hep başka yerlere gitmeyi istemişti. Yeni yerleri gezip görmenin ötesinde, yeni insanlar tanımak istemişti. Dünyanın geri kalanında Katharina gibi başka birilerinin daha olup olmadığını öğrenmek istemişti.
Öğrenememişti. Bu kasabadan hiçbir yere gidemediği gibi, Peder St. John ve onun ilk eşi sayılmazsa, yeni kişiler tanıma şansını da pek fazla yakalayamamıştı. Yine de... Geldiği bu yaşta, hala bu gerçekleşmemiş isteğinden ümidini kesmiş değildi.
Zaman zaman ortanca kızı Beatrice'te kendini görürdü. Fiziksel olarak değil! Beatrice uzun, ince bedeni; kumral saçları ve anlamlı yüzüyle tıpkı babasının kızıydı. Aslında oturaklı ve sakin karakteriyle de çoğunlukla yine babasına benzerdi. Ama... Arada sırada sıkıcı kasaba hayatından şikayet ettiğinde, Bayan St. John onu tıpkı kendine benzetirdi çünkü aradan geçen yıllara rağmen Beatrice'in yaşlarındayken neler hissettiğini, neler düşündüğünü henüz unutmamıştı.
Söz konusu kızları olduğunda, geçmişi unutmamış olması ya da sevgili Beatrice'e sonuna kadar hak vermesi bir şeyi değiştirmezdi. Böyle bir durumda kendini, çoğu annenin yapacağı gibi, kızına halinden şikayet etmemesi gerektiğiyle ilgili öğütler verirken bulurdu. Diğer türlü, onu teşvik ederse, Beatrice'in belki de kendinden daha cesaretli çıkıp hayallerinin, ki o hayallerin ne olduğunu hiç bilmiyordu, peşinden gidebileceğinden korkardı.
Geçenlerde benzer bir konuşmanın sonunda Beatrice, gözlerini kısarak, annesini baştan ayağa süzmüştü. Annesi, "Ne oldu? Neden öyle bakıyorsun?" diye sorduğunda da, "Hala canlı olup olmadığından emin olamadım da o yüzden bakıyorum anne!" diyerek karşılık vermişti, Bayan St. John'a göre ancak fazla kitap okuyan genç kızların sahip olabilecekleri o çok bilmiş sesiyle.
Bayan St. John iki eli belinde, "Sanırım ne demek istediğini açıklamak istersin küçük hanım!" diyerek kaşlarını çatıp kızına bakmıştı.
Beatrice, "Anne!..." diye başlamıştı bıkkın bir sesle. "Eğer sen haklıysan, yani benim şikayet etmem için hiçbir nedenim olmadığına inanıyorsan, ölü olman gerekir."
"Neden ölü olmam gerekirmiş?"
"Çünkü ancak bir ölünün böylesi bir hayattan şikayetçi olmamam gerektiğine inanacak kadar hayatla bağı kalmış olması gerekir. Aslında..." Çenesini kaşıyarak bir an düşündükten sonra, "Doğrusu 'kalmamış' olacaktı sanırım." diye eklemiş ve hemen ardından annesinin fırlattığı yastıktan son anda kaçmayı başarmıştı.
"Beatrice St. John! Hemen buraya geri dön!"
"Rahat bırak kızı Henrietta!" diyen kocasının sakin sesi olmasa kızının arkasından bağırmaya devam edecek olan Bayan St. John, "Ama Albert!..." diye itiraz dolu bir sesle kocasına dönmüş; Peder St. John'ın daha da sakin bir biçimde elindeki kitabı sehpaya koyup gözlüklerini çıkardığını görünce devam etmekten vazgeçmişti. Adamın en kararlı halinin gözlüğünü bir kenara koyduktan sonra ortaya çıktığını onunla evlenmeden önce fark ettiği için hızla kalktığı koltuğa, yılların hafifçe tombullaştırdığı bedenini yavaşça bırakmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BOŞA GEÇEN YILLAR
Fiksi SejarahZaman her şeyi değiştirir. Catherine'in sıradan olan ve sıradan devam etmeye mahkum hayatı Marcus Thorne'la karşılaştığı andan itibaren değişmişti. Tanıştıktan bir gün sonra onunla nişanlanmış, bir ay sonra evlenmişti. Hiçbir zaman toz pembe düşle...