İyi akşamlar arkadaşlar.
Bu bölüm biraz ikilinin yaşamları, ne işle uğraştıkları vs. gibi özel anılarına şahit olacağız. Herkese keyifli okumalar.
Satır arası yorum yapmayı atlamıyoruz :)
*
Zehra, nefes nefese kalmış bir şekilde eve girdi. Yetişebilmek için o kadar hızlı koşmuştu ki, buz gibi hava yüzünü kesmişti. Alelacele üzerindeki montu çıkarıp askılığa astığında bakışlarıyla etrafı taradı.
"Yavuz?"
Küçük çocuk elinde arabası salonun girişinden kafasını çıkararak dudaklarını büktü. Yanağında hâlâ da kurumamış yaşlar vardı. Zehra, elindeki çantasını kenara bırakarak kardeşine koştu.
"Neyin var Yavuz? Neden ağlıyorsun?"
Kardeşini kucağına alır almaz Yavuz iç çekerek boynuna sarıldı. Islak burnunu boğazına bastırdı.
"Işıklar gitti" dedi, titreyen sesiyle. "Biliyorsun ben karanlıktan çok korkarım."
Zehra, küçük çocuğu kucağına bastırarak içeri geçti. Onu yatıştırırcasına sırtını sıvazlıyordu. Mutfağa girdiklerinde Yavuz'u mutfak tezgâhının üstüne oturtarak sürahiden bir bardak su aldı ve küçük çocuğun eline tutuşturdu.
"Neden yalnızdın peki? Ablan nerede?"
Öfkeyle arkasına dönüp baktı. Mutfak kapısından evin ikinci katına doğru kıvrılan merdivenleri izledi. Zeynep ortalarda görünmüyordu. Tekrar kardeşine döndü Zehra ve onu kucağına alarak doğruca merdivenlere doğru yöneldi.
"Ona kızacak mısın abla?"
Yavuz'un sesindeki titreme yavaş yavaş azalırken bedenindeki titreme hâlâ kendisini hissettiriyordu.
Zehra, küçük çocuğun kafasını okşadı. Elbette ona kızacaktı ama Yavuz'un önünde değil. Zeynep'in sorumluluk almayı çoktan öğrenmesi gerekirken Zehra onu hep şımartmıştı. Anne babalarını trafik kazasında kaybettiklerinden beri kardeşinin psikolojisi alt üsttü ve Zehra kendi de olayı hâlâ aşmamasına rağmen kız kardeşine kıyamıyordu.
Odanın kapısının ağzına geldiğinde içeriden dışarı taşan gürültülü müziği duyarak yüzünü buruşturdu. Bu seste kapısını tıklatsa bile kız kardeşi onu duyamayacaktı. Bu yüzden de Yavuz'u kucağından indirerek hafifçe poposuna vurdu ve en az onunki kadar iri gözlerle kendisini izleyen çocuğa gülümseyerek yanağını sıktı.
"Sen şimdi odana git birazdan yanına geleceğim."
"Ona kızmazsın değil mi?"
Yavuz, küçük köpek yavruları gibi boynunu bükerek başını yan yatırdı. Zehra, küçük kardeşinin bu hareketine asla dayanamıyordu ve yine her zaman olduğu gibi bu manzaraya yenilerek ellerini diz kapaklarına koyup eğildi. Burnunu küçük çocuğun burnuna sürürken her ikisi de kıkırdıyordu.
"Ben ne zaman size kızdım?"
Yavuz, anında ciddi yüz ifadesi aldı. Düşünüyordu. Sarı uzun saçları, burnunun üstünden her iki elmacık kemiklerine yayılan bir de çilleri vardı. Düşünerek çıkardığı sonuçtan utanmışa benziyordu ki yanakları kızardı ve çilleri görünmez hâl aldı. Başını salladı yanlara doğru ve gülümsedi.
"Hiç kızmadın."
Zehra, küçük çocuğun burnunu öpüp tekrar doğruldu ve tekrar kafasını okşadı.
"O zaman şimdi odana git ve beni bekle. Sana dersten sonra büyük bir sürprizim olacak."
Yavuz, sevinçle kollarını havaya kaldırıp, koşarak odasına gitti ve Zehra tekrardan geri dönen öfkesiyle kaşlarını çatarak kapının kolunu kavradı. Kapıyı açar açmaz müziğin gür sesi resmen tokat gibi yüzüne çarpmıştı. Kardeşinin elinde bira şişesi yatağın üstünde hoplaya zıplaya bangır bangır müziğe eşlik edişi Zehra'nın gözlerini doldurdu. Anne ve babaları onları bu kadar kaba, umursamaz ve birbirlerine karşı böyle mesafeli yetiştirmemişlerdi. Sevgiyle yapılan ve sevgiyle büyütülen çocuklardı her üçü de. Ama şimdi Zeynep'in bu haline bakınca Zehra üzülmeden edemiyordu. Daha reşit bile olmayan kız kardeşinin elinde bira Hollywood filmlerinden fırlayan umursamaz, hırçın, bencil kız karakterler gibi tavırlar sergileyişi onu o kadar üzmüştü ki, kollarını omuzunda birleştirip kapıya yaslanırken odaya ona kızmak için girdiğini bile unutmuştu. Dolu gözler ve hayretten bir karış açık kalan ağzıyla izliyordu olanları. Ancak nihayet odadaki dalgın varlığı, zıplarken kapıya doğru dönen kız kardeşinin onu fark etmesiyle son buldu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kurtar Beni / GxG / HanZeh
RomanceMetro istasyonunda başlayan tanışlık sizi nereye kadar götürebilir? * *telefon zil sesi... "Efendim." "Her neredeysen çabuk gel, yarım saate başlıyoruz." Hande, hiçbir şey söylemeden telefonu kapattı ve montunun cebine geri koydu. İçindeki nefesi bı...