Luhan gördüğü manzarayla kitlenen vücudunu sonunda hareket ettirebilmişti. Yerde yüzüstü yatan Kai’yi ters çevirdi. Bayılmış mıydı? Yoksa uyurgezer haldeyken bir yerlere çarpıp düşmüş müydü? Luhan dikkatle inceledi ama vücudunda herhangi bir yara izine rastlamadı.
Ona yaklaştığında burnuna dolan keskin alkol kokusuyla yüzünü buruşturdu. Anlaşılan çok içmiş ve burada sızıp kalmıştı. Tabii, başka ne olabilirdi ki! Ne de olsa kendine bir beden büyük gelen karşılıksız aşkının içinde boğulmuş, Kim Kai’den başkası değildi o. Bu gece de alkol şişesinin içinde boğulmayı tercih etmişti anlaşılan. Luhan’a da onun kişisel bakıcısı görevini üstlenmek düşüyordu böylece.
Luhan saniyenin onda biri kadar sürede Kai’yi öylece yerde bırakıp gitmeyi düşünse de yapamadı çünkü bir vicdanı olduğunu çok iyi biliyordu. Annesinden ona kalan en belirgin özelliklerinden biriydi bu belki de. Vicdanını Kai gibi biri için tüketmek zorunda kalmasından olsa gerek kızındı kendi kendine.
Kai’ye baktığında benzi atmış teninde küçük ter damlaları parlıyordu. Hafif aralanmış dudaklarının arasından zorlukla nefes alır gibi hırıltılar çıkarmıştı. Luhan elini onun alnına götürdüğünde bu sefer endişelenmişti. O yanıyordu.
Daha fazla oyalanmadan onu salondaki koltuğa taşıdı. Kai’nin kusursuz bir vücudu olabilirdi ama Luhan onu odasına taşıyabilmek için fazla ufak tefek kalıyordu.
Luhan elinde ıslak bir havluyla geri döndüğünde Kai yattığı yerden doğrulmaya çalışarak konuştu. Kelimeler ağzından güçlükle çıkmıştı.
“N-ne yapıyorsun?”
“Kalkmaya çalışma. Hastasın.” dedi Luhan onu omuzlarından tutup geri yatırmaya çalışırken.
“Beni yalnız bırak.”
“Bu halde bile huysuz olmana inanamıyorum. Eminim hastaneye götürmek istesem kabul etmeyeceksin o yüzden gece etrafta alkollü ve yüksek ateşli bir uyurgezer olarak dolaşmak istemiyorsan dediklerime uy.”
“Senden…yardım istemiyorum. Soo’yu ara.”
Luhan Kai’nin dediğine inanamaz halde baktıktan sonra başını iki yana sallamakla yetindi. Tabi ki de Soo’yu falan aramayacaktı. Bu çocuğun hiç mi gururu yoktu? Luhan’a gösterdiği bütün kötü ve acımasız yanlarına ne olmuştu? Onları kafesinden sadece Luhan için mi azat ediyordu. Evet, bugünlük Kai’nin gururunun bekçiliğini yapmaya karar vermişti.
“Bekle, sana rahat bir şeyler getireceğim.”
Luhan Kai’nin şu anki durumu kadar buhran kokan koyu renklerdeki odasına girdi. Giysi dolabını açtığında yere küçük bir kutu düşürdüğünü fark etti. Yine elleri olmaması gereken bir şeyin üzerindeydi ve düşünmeden kutuyu açtı.
Küçük kadife yastıktaki gümüş halkalara vuran ışık huzmeleri Luhan’ın yüzünde parladı. Luhan yüzüklerin güzelliği karşısında dudaklarını ısırdı. Onların kimin için alınmış ve verilmeye bir türlü cesaret edilememiş olduğunu gayet iyi biliyordu. Aceleyle kutuyu kapattı ve giysileri de alıp odadan çıktı.
Döndüğünde Kai tekrar uykunun kollarına teslim olmuştu. Luhan istemeden onun yüzünü seyrederken buldu kendini. Neden bu kadar mükemmel göründüğünü düşündü. Uyurken neden bu kadar masum olduğunu…
Düşündü. İnsanlardan sıkça duyduğu ve çoğu zaman kayıtsızlıkla söylenmiş olan yanlış zaman bu olsa gerekti. Yanlış olan Kai değildi belki de. Evet, kesinlikle yanlış olan zamandı.
Kai bir şeyler aranır gibi havayı yokladı eliyle. Luhan ona doğru yaklaştığında Kai’nin elleri Luhan’ın yüzünü buldu. Önce göz kapaklarına dokundu Luhan’ın, sonra yanaklarına, oradan dudaklarına… Titreyen elleri özlemle uzanıyordu her bir noktasına. Muhtemelen Soo’yu görüyordu rüyasında.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
*Poles Apart *
FanficTANITIM Üniversiteyi yeni kazanan Luhan okuluna yakın bir ev aramaktadır. Babası patronuyla bir anlaşma yaparak bu sorunu ortadan kaldırmıştır. Luhan artık babasının patronunun oğluyla aynı evde kalacaktır. Luhan çalışkan, neşeli ve arkadaş canlısı...