SELAM BEN GELDİİİM *-* MEDYADA KIZIMIZ :;:
BOLCA YORUM VE VOTE <<<
Sınavlar başlıyor, ama ben üşenmeyip size yeni bölüm yazdım. Karşılığını bekliyorum itinayla. Sonraki bölüm geç gelebilir. Cidden dersler çok yoğun. Benim için dua edin.. Umarım yeni bölümü beğenirsiniz. Keyifli okumalar ~~~~
#Küçük bir bedenin verdiği kocaman bir mutluluk.#
Sabah olduğunda ilk olarak esnedim ve gözlerimi kıprıştırdım. Gözümden bir anda yaş geldi. Çünkü zaten her zaman uyandığımda böyle oluyordu. Gözlerimi tekrardan ovuşturdum ve solumdaki koltuğa döndüm.
Selim orada değildi. Nereye gitmiştir ki bu çocuk? Neyse birazdan çıkıp gelir.
Bugün taburcu olacağımı bildiğim için ilk olarak biraz doğruldum. Eşyalarımı toplamam için serumun çıkması gerek. İçeriye hemşire girdi. Serumumu çıkarıp, iyi olmam hakkında bir-iki laf edip çıktı.
Sonrasında ben de kalktım, yatağı topladım ve eşyalarımı yerleştirmeye başladım. 4-5 dakika içinde işim bitmişti. Üstümde hala dünkü eşyalarım vardı. Sorun olan dünkü eşyaları giymem değil, o olaydaki eşyaların üzerimde olmasıydı. Ama yine de bununla uğraşmak istemedim.
Zaten içeriye Selim girdi. ''Hadi çıkalım'' dediğinde gülmemek için çok zor tuttum kendimi. Resmen bana 'hadi çıkalım' demişti. Benim böyle düşündüğümü bilse ağzını 'o' şeklinde açıp aval aval suratıma bakardı.
Duygularımı belli etmekte pek gecikmeyip gülmeye başladım. O da benim suratıma anlamsızca baktı. Ben de kesik kesik gülerek ''Hadi hadi, çıkalım.'' dedim.
Yeniden anlamsızca bakarak gülmeye başladı. Ama anlamadığını anlamıştım.
Elimdeki küçük bavulu alarak kapıyı açtım. İçerden ''Telefonunu aldın mı?'' diye sordu. ''Telefonum burda değil ki.''
''Hmm, tamam'' dedi huzur veren sesiyle. En azından o saçma abaza erkeklerin sesi gibi kalın değildi. Duyan sadece oturup dinlemek isterdi, benim gibi.
O sırada bir çocuk yanıma geldi. ''Abla, sen iyi birine benziyorsun. Beni sever misin?'' diye sordu çok tatlı bir şekilde. Dediğini anlamaya çalışıyordum. Diyeceğim cümleleri düzene sokmak üzere biraz bekledim.
Hem anlamaya hem de cevap vermeye çalıştım.
''Sen ne kadar tatlısın, tabiki de severim de neden bana böyle bir şey sordun?''
Küçük kız biraz duraksadı. Kafasını yere eğdi ve ağlamaya başladı. Neden ağladığını anlamaya çalışıyordum.
''Ağlama lütfen.''
Saçları bukle bukle sarımsı bir şekildeydi. Yüzüne baktığında her şeyi unutabilirdiniz. Oldukça masumdu. Yaşlar kirpiklerinden yuvarlanıp yanaklarına doğru yol aldılar.
Ben de onun yanına oturdum ve gözyaşlarını sildim. Çenesinden tutup kafasını kaldırdım. O güzelim gözlerine baktım.
''Abla, benim annem öldü.''
Bunu dediğinde dolan gözlerim daha fazla kendini tutamadı ve yaşlarını serbest bıraktı. ''Gerçekten çok üzgünüm.'' dedim. ''Baban nerde peki?''
Biraz bekledi. ''Babam galiba doktorun yanında, alt katta olması gerek.'' dedi sevimli konuşmasıyla.
Ayağa kalktım ve küçük kızın elinden tuttum. Birlikte merdivenlerden inerek alt kata geçtik. Bana 'buradan' diyerek doktorun odasının yerini gösterdi.
Kapıyı tıklattım ve birlikte içeri girdik. Babası oradaydı galiba. Küçük kız babasını gördüğü gibi ona sarıldı. Ben de bir nebze olsun gülümsedim.
''Bak kızım. Annen şimdi cennette ve bizi izliyor. Ona böyle görünmek istemezsin değil mi? '' diye sordu babası. Küçük kız da başını olumlu anlamda salladı. Birbirlerine tekrardan sarıldılar.
''Başınız sağolsun.'' dedi. Babası da ''Sen olmasan kızımı bulamayacaktım. Çok teşekkür ederim.'' dedi hafiften gülümseyerek.
''Ah, sorun değil.'' dedim ve küçük kızın yanaklarında öptüm. ''Senin adın neydi bakalım?'' diye sordum tanışmak için can atarcasına.
''Eylül'' dedi aniden.
Gülümsedim ve ''Adaşız biz!'' dedim. O da çok mutlu oldu ve bana sarıldı. Adaş biri bulduğum için içimde tarif edilemez bir mutluluk vardı.
''Ben gidiyorum.'' deyince ''Bir dahaki sefere sana yemek ısmarlarım.'' dedi gülümseyerek. Söylediği şeyin üstüne babası bile gülmüştü. Ben de ''Tamam o zaman bir dahaki sefere.'' dedim ve el sallayarak odadan dışarı çıktım.
Bu kızı gerçekten çok sevmiştim. Melek gibi bir yüzü vardı. Onu hiçbir zaman unutmayacaktım. Bunun üzerine Selim'i habersiz bıraktığımı hatırladım ve hemen yukarı kata çıktım. Odanın önünde teelfonla konuşuyordu.
İstemesem de biraz konuşmasını duydum. ''Tamam gelirim ya, sorun yok.'' dedi. Kendimi suçlu hissettim. Hemen biraz ilerledim ve sandalyelerden birine oturup onu beklemeye başladım. O da konuşmasını bitirmiş olacak ki yanıma geldi.
''Neredeydin?'' diye sordu. ''Hiiç'' diye cevap verdim meraklanmasını sağlayarak. İfadesizdi suratı ve hiç de meraklanmışa benzemiyordu. Ben de ayağa kalktım ve birlikte yürümeye başladık.
Hastaneden çıkıp taksiye bindik. Birbirimizi tanımıyormuşçasına susmuştuk, belki de susmalarımız konuşuyordu bizim.
Bizi evin önüne yakın bir yerde indirdi.Ben de bavulu elime alarak arabadan indim. Selim de yürürken ellerini cebine soktu. Göz ucuyla ona bakarken bu haliyle ne kadar karizmatik olduğunu düşündüm.
Tabi daha sonra bakmaktan vazgeçtim ve önüme döndüm.
Aklımın her yerini kaplamış olacak ki önümdeki taşı fark etmeden takıldım ve aniden düşme tehlikesiyle karşı karşıya kaldım. Selim elimden tutmuştu ve düşmemi engellemişti. Birkaç saniye bakışmıştık öylece...
Gözlerine dalmaktan vazgeçip ''T-teşekkür ederim.'' dedim. Anlamsızca suratıma baktı. Az önceki gözlerime bakan çocuğu göndermişti ve konuştu.
''Kör değilsin değil mi? Gözlük alabilirim sana.''
Ondan böyle bir şey beklemiyordum. Kalbim gerçekten çok kırılmıştı. Karşımda bu kadar taş birisi duruken şu küçücük taş parçasını nasıl görmemi bekliyordu ki?!
Beyninde odun bulunan ilk insan tanesi!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
UNUTULMAZ
ChickLit''Sonbaharın Eylül'ü, aşkın da senlisi güzel.'' ©Tüm hakları saklıdır.