||~Adaptasyon~||

1.5K 126 31
                                    

16.08.2021

***

Sabahın ilk ışıkları yüzüme vururken gözlerimi araladım. Dışarıda, köyün horozlarının halkı uyandırması gibi köpeğin biri havlıyordu. Sinirle kaşlarımı çattım. Ne vardı başka yerde havlasan.

Bedenimi hafifçe germeye çalıştığım esnada belime sıkıca sarılan kollarla vücudumu bir titreme kaplamıştı. Kafamı soluma çevirdiğimde ağzı hafif aralık, huzurlu olduğunu düşündüğüm bir ifadeyle uyuyan Çınar'ı gördüm. Tabi ki... Başka kim olabilirdi?

Uyandırmamaya çalışıp kendimi geri çektim. Evet iki günde alışmıştım ona ama tabi ki bu, temaslarına katlanacağım anlamına gelmiyordu.

Yataktan çıkıp odanın kapısına ilerledim. Bakışlarımı tekrar ona çevirdiğimde kollarını birkaç kez yatağa vurdu. Homurdanmaya başlamasına göz devirdim. Uykulu olsa da, orada olmadığımı fark etmiş olmalıydı.

Oyalanmamaya çalışıp sessizce çıktım odadan. Oturma odasına girdiğim esnada bacaklarıma dolanan tombul şeyle ufak bir çığlık attım. İnşallah Çınar uyanmamıştı. "Rahat bırak beni tüylü şey." Yüzümü buruşturup mutfağa ilerledim. Peşimden gelmeye devam ediyordu. Az sonra onunla ilgilenmemem sonucu miyavlamaya başladı.

"Acıkmış mıdır ki? Gerçi bu ebatta bir kedi için aksi düşünülemez." Bu söylediğime göz devirdim. Ne olursa olsun sabah kahvaltısı yapmamıştı kedi değil mi? Tamam, gittikçe saçmalıyordum.

Dolapları karıştırıp mama kutusunu bulmaya çalıştım. Nerede olabilirdi ki?

Sonunda alt dolaplarda bulunan kutulardan birini aldım. Birinde çok az mama kalmıştı. Onu kabına boşaltıp kutuyu çöpe attım. Bir bardak suyu da diğer kaba boşaltıp ellerimi yıkadım. Mama kutusuna temas etsem bile başka bir yere dokunmaya iğrenirdim.

Banyoda işim bittikten sonra mutfağa geri döndüm. Çok becerikli sayılmazdım ama bir kahvaltı hazırlayabilirdim değil mi?

Dolaptan zeytin, peynir, reçel vs. çıkarıp masaya koydum. Domates ve  salatalık doğramaya başladım. Kendimi o kadar kaptırmıştım ki belime sarılan kollarla irkilip, parmağımı kestim. "Oğuz! Napıyorsun Allah aşkına!?"

"Asıl sen ne yapıyorsun? Öyle sessiz sessiz gelinir mi!?"

Kollarını belimden çözüp mutfaktan çıktı. Parmağımı musluğa tutmaya başladım. Az sonra yanıma gelmişti. Elimi suyun altından çekip, beni sandalyeye oturttu.

Elindeki peçeteyle kanı kabaca silip bir ilaç döktü. Minik bir pamukla bastırmamı söyledi. O arada, getirdiği kutudan bandı çıkarıp yapıştırdı.

"Dikkat et bir dahakine. Böyle değildin sen. Fazla panik hali sarmış bedenini." Sesimi çıkarmadan hareketlerini izlemeye devam ettim.

"Gerisini ben hallederim." dedi, tezgaha göz atarak. Kafamı sallayıp oturma odasına ilerledim. Tombul da peşimden geliyordu. Adı Mika'ydı ama ben bundan sonra tombul diyecektim.

Koltuğa oturup, kafamı koltuk başlığına yasladım. Gözlerimi kapatıp derin nefesler almaya başlamıştım. Birazdan ağlamaya başlayabilirdim. Tuhaf bir tuh haline girmiştim yine. Bu başıma gelenlere alışamıyordum. Yabancı bir hayata alışmak zorluyordu beni. Bir sevgilim, oğlum olmasına falan alışmayacaktım.

Kedinin miyavlamasıyla gözlerimi açtım. Koltuğa zıplayıp bacağıma başını yasladı. Birkaç saniye kıpırdanıp iyice yerleşti yerine.

"Sen oğlum musun şimdi?"

Uzun bir miyavlama sesi geldi. Sanırım bu evet demekti. Elimi yavaşça kaldırıp kafasını okşamaya başladım. Çok da suratsız bir şeydi.

RUHUN BEDENLERLE DANSI | bxbWhere stories live. Discover now