||~Kıskançlık~||

1.3K 123 10
                                    

30.08.2021

***

Bugün attığım üçüncü bölüm, diğerlerini okumadıysanız kontrol edinn❤️

Öğle yemeğinin ardından, Mika'yı da kontrol etmiş ve evden çıkmıştım. Artık sıradanlaşmış bir aktiviteydi bu, hastaneye gidiyordum.

Arabaya binmek istemiyordum, sahil boyunca yürümek ve temiz hava almak iyi gelecekti ancak eve çok geç dönmemek gerektiğinden, araç kullanmak zorunda kalmıştım.

Hastaneye vardıktan sonra üzerimde olan huzursuzluğun nedenini çözmeye çalışıyordum. Buraya her geldiğimde daha çok içimde oluşan üzüntü, çaresizlik dışında bir duyguydu bu ve ben ne olduğunu çözemiyordum.

Adımlarımı hastane binasına yönlendirdim. İçeriye girdiğimde birkaç bakış bana döndü. Artık gide gele, beni tanımayanlar bile alışmıştı. Artık bir şey saklamıyor, Çınar'a geldiğimi haber veriyordum. Özellikle ona son zamanlarda çok yaklaşmam, sürekli temasta bulunmam, sevgimi göstermem bir şeylerden işkillenmesini önlüyordu bir nevi. Sevgi... Ona sevgi gösteriyordum ve bu beni rahatsız etmiyordu. Aksine fazlasıyla alışmış, sanki yıllardır süre gelen, baştan beri sevgilisiymişim gibiydi işte. Bir yabancılık yoktu.

Ekin'in olduğu odaya doğru ilerledim. Artık kendimden 3. bir şahıs gibi bahsediyordum. Ve bu da beni rahatsız etmiyordu.

Odaya girdiğimde içeride olan hemşire bana selam vermişti. Çınar olduğu için sıkıntı yaratmıyorlardı.

İşini bitirmesi için dışarıda oturmaya gerek duymamış, yatakta yatan bedene doğru ilerlemiştim. Hâlâ aynıydı. Ne kadar süre böyle gidecekti bilmiyordum ancak eski duygulardan yoksundum. Alışmıştım sanki.

Bedenimin elini alıp, ellerim arasında hafifçe okşadım. Hâlâ soğuktu, bir ölü gibiydi işte.

''Nasılsın? Oralarda değilsin sanki he. Beni duymadığına göre.'' Boş bir ifadeyle bakıyordum yüzüne. Yanındaki cihazları kontrol ettiğimde hâlâ aynı değerler olduğu çarptı gözüme. Değişen hiçbir şey yoktu.

''Ne zaman uyanacaksın acaba? Eski hayatımı geri verip, eski hayatına geri dönsen-'' Sözlerimi tamamlamadan bir an, kısa bir an eski hayatıma tekrar döneceğimi düşündüm. Bu bana mutluluk vermemişti hayır. Tuhaftı. Tuhaf olan neydi biliyor musunuz? Aklıma ilk gelen şey; Oğuz'un eski hayatına geri dönmesi, Çınar'la sevgili olması... Mika, o... Üçü birlikte mutlu aile tablosu... Bunlar olmuştu işte.

Bundan rahatsız olmuştum. Hem de deli gibi...

Kafamı aşağıya eğdiğimde elini çok fazla sıktığımı fark ettim. Az sonra beynimde şişekler çakarcasına kendime gelmiş ve hızla bırakmıştım elini.

''Eski hayatın, sevgili olduğun adam...'' Onu düşünmek bile nefesimi kesiyordu.

İçimde hissettiğim şeyin kıskançlık olduğunu anlamayacak kadar salak değildim. Asıl tuhaf olan şey ise bu durumu hızla kafamın en ücra köşelerine itme, önüme sunulan gerçekleri kabul etmemeye çalışmamdı. Çınar'la olan bu zamanlarımın geçici olduğunu kabullenmememdi.

Gergin bir şekilde sıvazladım ensemi. Başıma anında ağrı girmişti. Onsuz olmak rahatsız hissettirmişti beni. İnkar etmek istemiştim. Sonra muhtemel geleceğin bu olduğu geldi aklıma ama kafamı iki yana sallayıp kabul etmemekte diretmiş, adımlarımı geriye atmıştım. ''Hayır, hayır hayır!'' Odadan çıktığımda, acıyan boğazımı ıslatmak için su ihtiyacı duymuştum. Hızla kantine ilerledim. Artık her yeri ezberlemiştim resmen.

Kantine girdiğim anda duyduğum kahkaha sesiyle bedenim huzur dolmuştu bir anda. Otomatikman dudaklaım kıvrılmış, ferahladığımı hissetmiştm. Boğazım bile acımıyordu sanki. Bu nasıl bir etkiydi böyle?

Sesin geldiği yöne baktığımda Çınar'ın bir doktorla gülüştüğünü görüyordum. Çınar'ın gülüşü dostane görünüyordu ancak adamın parlayan gözleri sinirimi bozuyordu. Bakamazdu işte ona. Kimse öyle bakamazdı. Sinirle birkaç adım atmıştım ki bana çarpan bedenle geriye sendeledim. ''Pardon.'' Adam hızla içeriye koştuğunda bir hastaya yetişeceğini anlamış ve umursamamıştım. Önüme döndüğümde Çınar'ın gülümseyerek bana baktığını gördüm. Onun o ışıltılı gülümsemesi bile keyfimi yerine getirmiş ve dudaklarımın kıvrılmasına neden olmuştu ama kısa süreli olarak yanındaki herife kayan bakışlarımla tekrar sinirli hale bürünmüşüm.

Çınar tuhaflığı fark etmiş olacak ki kaşları çatıldı.

Hızla yanına ilerlediğimde o da bana doğru yürümeye başladı. ''Hoş geldin. Ekin'in yanında mıydın?''

''Evet, kısaca gördüm geldim.'' Kafasını aşağı yukarı salladı. ''Bahçeye çıkalım mı?'' diye sordu. O adama sinirle bakmaya devam ediyor, hatta gözlerimi ayırmıyordum. ''Oğuz?''

Bir anda sevgilime dönüp, yüz ifademi çözmeye çalışan gözlerine kenetlendim. ''Bebeğim iyi misin?''

''Hadi gidelim.'' Bileğinden tuttum. Ama etrafta sinir bozucu bakışlara katlanmak istmediğim için hızla bırakmıştım. ''Oğuz?'' Ne olduğunu anlamamış olmalıydı. Benim vücudum ise sinirden tir tir titriyordu.

Az sonra iki binanın arasındaki o hafif aralık kısma gelmiştik. ''Aşkım ne oluyor?''

''O adam kimdi?'' dedim burnumdan soluyarak. ''Arkadaşım, o da aynı bölümde.''

''Sana çok dikkatle bakıyordu. Böyle, gülüşünü izlemek, gözlerinin parlaması falan...'' Kuduruyordum işte, resmen kıskançlıktan kuduruyordum.

Ne olduğunu anlamış olacak ki bıkkın bir nefes verdi. ''Oğuz saçma sapan şeyler düşünme lütfen. Beni tanımıyor musun?'' Onu üzdüğümü fark etmiştim. Hızla kendime çekip boynuna öpücük kondurdum. ''Onu demek istemiyorum. Onun sana olan bakışlarından söz ediyorum.''

''Merak etme öyle bir şey olmaz. Onun nişanlısı var.'' Duyduğum şeyle, göğsüme yasladığım sevgilimi geriye çekip, güzel gözlerine baktım. ''Sahi mi?'' Göz devirmiş ardından gülmüştü. ''Öyle tabi. Kıskançlık krizlerine girmeyi bırak.'' Hafif sitemle söylemiş ancak gülümsemişti. Sonrasında yanağıma öpücük kondurmasıyla benim de yüzüm aydınlanmıştı.

Onu tekrar kendime çekip sıkıca sarıldım. Kimseyle paylaşamazdım onu. Sadece bana öyle güzel gülmeliydi. Onun güzel gülüşünü kimse görmemeliydi...

RUHUN BEDENLERLE DANSI | bxbWhere stories live. Discover now