28.08.2021
***
Medya: Vera - Mutluluk Reklamı ( Şarkıyı dün tesadüfen keşfettim aşırı güzel, mutlaka dinleyin <33 )
Sabahın erken saatlerinde uyanmıştım. Kriz geçirdiğim günün ardından Çınar bana çok daha ilgili davranıyordu. O günden beri ekstra olarak titriyordu üzerime. Korkusu her hareketinden belliydi ve ben bunu gördüğümde çok daha üzülüyordum. Birilerinin uykusunu kaçıran, huzursuz eden biri olmak değildi amacım.
Kahvaltı sonrası Çınar tonlarca uyarısından sonra çıkmak için kapıya gitmişti. ''Oğuz-''
''Tamam Çınar, iyi olacağım merak etme.'' Bir süre yüzümü taradı. ''Aslında onu demeyecektim. ''Ne diyecektin?''
''Yanıma yaklaşsana.'' Mika'nın suyunu dolduruyordum o sırada. İşimi bitirip yanına ilerledim. Bana sıcak bir tebessümle bakıyordu. Yakamdan tutup kendine çekti. Dudaklarıma sıkı bir öpücük bırakıp yanağımı hafifçe okşadı. ''Görüşürüz sevgilim.''
''Görüşürüz, kolay gelsin şimdiden. Malum, sorunlu hasta yakınları falan...'' Bir anda heyecanlanmam sonucu ne diyeceğimi bilememiştim. Bunun farkında olarak kıkırdadı. Az sonra ayak ucumuza gelen Mika'nın kafasını okşayıp çıktı. Kapıyı kapatıp bir süre elim kapı kulpunda bekledim. Az sonra sırtımı kapıya yaslayıp gözlerimi kapadım. Gittikçe bitik bir ruh haline bürünüyordum. Ve elimden hiçbir şey gelmiyordu.
Miyavlama sesiyle küçük çaplı tribimden sıyrılıp gözlerimi araladım ve tombul tüy yumağına baktım. ''Söyle söyle, yine açım baba, asla doyamıyorum, yemek istiyorum de.'' Tekrar miyavladığında abartılı bir şekilde göz devirdim. Bu mama istiyorum miyavlamasıydı. Evet hareketlerinden ne istediğini anlıyordum. Çok tuhaf, aynı zamanda zeki bir kediydi. Mesela tuvaletini yapmak istediğinde kapıyı açmamız için, -ne kadar uyarmaya çalışıp, öğretmeye çalışsak da banyoya yapıyordu, kumu es geçiyordu- hızlı hızlı miyavlayıp zıplıyor, acıktığında veya başka bir şey istediğinde ise daha yavaşça miyavlıyordu.
Kabına doldurduğum suyu göz önünde bulundurursak mama istiyor olmalıydı.
Mutfağa gidip alt dolaplarda bulunan mama kutusunu alıp kabına biraz boşalttım. Anında yemeğe saldırırken sırıttım. Hazırlanmak üzere odaya ilerledim. Bugün hastaneye gidecektim. Çınar'a söylememiştim çünkü Oğuz'u yani benim bedenimde olan -hasta yatağındaki- Oğuz'u kıskanıyordu. Ve ne olursa olsun bilmemesi çok daha iyi olacaktı. Bu durumlardan ötürü ona soramıyordum ama durumumu öğrenmem gerekiyordu.
Hazırladıktan sonra Mika'nın ihtiyaçlarını kontrol ettim ve evden çıktım. Bir taksiye atlayıp hastaneye doğru yola çıktım. Yolu izlerken yine düşünceler beynimi kemirmeye başlamıştı. Neyse ki çok uzun sürmemiş ve bu derbeder halimden sıyrılmıştım. Hastaneye vardıktan sonra parayı ödeyip araçtan indim. Beni tanıyanlar olacaktı ve elbette ki bu iyi bir saklanma yöntemi olmayabilirdi ama her ihtimale karşı şapka ve gözlük takmıştım. Umarım etrafta bulunan polisler beni suçlu falan sanmazlardı. Zira bir nevi gizli iş yapıyordum.
Hastane binasına girip bedenimin yattığı kısmı yani - eğer hâlâ oradaysam- yoğun bakımı bulmalıydım.
İçeriye nasıl gireceğimi asla bilmiyordum. Sonrasında yanımda taşıdığım sağlıkçı kartımı hatırlayınca beynimde şimşekler çaktı. Tabi ki her sağlıkçı kartı olanları almazlardı ama hastanede beni tanıyan birilerini bulursam beni içeriye sokabilirdi.
Bedenimin yattığı yoğun bakımı buldum. Kartla giriliyordu tabi ki. Etrafıma baktığımda o günkü tanıdık hemşirelerden birini bulmayı hedefledim ancak şansım yaver gitmeyecek gibiydi.
''Oğuz!'' Belki de giderdi. Yanıma yaklaşan amcayla gülümsedim. ''Aa merhaba.'' dedim aynı heyecanı yaratmaya çalışırken. Beni kendine çekip kabaca sarıldı. O kadar yabancıydım ki çocuğun biri çıkıp bana baba dese efendim oğlum diyecektim. Allah bilir bu amca kimdi..?
''Nasılsın?''
''İyiyim, siz?''
Abartılı bir şekilde göz devirip gülmeye başlamıştı. Az sonra omuzumu pat patlayarak: ''Siz ne oğlum, ayıp ediyorsun.'' demişti.
''Ne işin var burada?''
''Bir arkadaşımı görmem gerekiyor.'' dedim yoğun bakımı işaret ederek. ''Yakını değilsen almazlar, ama...'' Etrafına bakıp kartını çıkardı. ''Gel ben sokayım seni içeriye.''
''Abi çok mutlu oldum, sağ olasın.'' Onun yardımıyla öncelikle steril hale gelmiş ve odaya giriş yapmıştım. Bedenim hâlâ aynı görünüyordu ve o cihazları görmem, gözlerimin kapalı olması falan, birazdan ağlamama sebep olabilirdi. İşte o an kendimi bir kez daha çaresizliğin içerisinde boğulurken hissetmiştim. Gözlerim anında dolarken o amca bana üzgün bir şekilde bakıyordu.
''Ah oğlum ah, çok mu yakınındı?'' Sorduğu sorunun saçmalığına göz devirmemek için zor tutmuştum kendimi. ''Tabi, tabi ki öyleydi.'' Acaba durumum nasıldı? Stabil miydi, iyiye mi yoksa kötüye mi gidiyordu?
''Durumu nasıl? İlerleme var mı?'' O cevap vermeden içeriye giren iki doktorla susmuştu. Bana baktılar, ilk anda tanıyamadıkları için. Sonrasında tanımış olmalılar ki ses etmemişlerdi. ''Durumu nasıl?'' dedim yatağı işaret ederek. Bir tanesi geldi ve önce cihaza göz gezdirdi ardından önündeki dosyaya baktı. ''Hâlâ aynı, organları iyi durumda ancak beyni konusunda aynı şeyi söyleyemeyeceğim. İşin tuhaf kısmı beyninde de ciddi bir sorun yok ama uyanmamak için diretiyor sanki...''
Resmen içeride sıkışıp kalmasına sebep olmuştum. Kapana kısılmıştı...
''Peki uyanmazsa...''
''Prosedürü biliyorsun Oğuz.'' Maalesef ki bilmiyordum. ''Dizilerdeki gibi fişi çekme olayı falan...'' diye alayla gevelemiştim ağzımda. ''Muhtemelen öyle olacak.'' Hızla doktora döndüm. ''N-ne?'' Gayet rahat bir ifadeyle bakıyordu yüzüme. ''Eğer sonuca ulaşamazsak ve uyanmazsa, organ bağışı için ailesiyle konuşacağız. Beyninde bazı fonksiyonlar hasarlı, cihazla oksijen gidiyor. Cihaz olmadan nefes dahi alamaz, organları iyi durumda olsa bile...'' Evet birazdan ağlamaya başlayabilirdim. Bu geldiğim durum, bedenini çaldığım Oğuz, ve benim belki de iyi olamayacak bedenimde sıkışıp kalan Oğuz... Her türlü hayatını mahvetmiştim işte.
''Ailesi... Yani kimse var mı burada?'' Annem babam yoktu ki benim, varsa arkadaşım vardır.
''Bir arkadaşı burada.''
''Sen bilmiyor musun ailesini, diğer arkadaşı kim?'' Yanımdaki amca tabi ki konuşulanlara kulak misafiri olmuştu. Hadi bir de buna anlat.
Sorusunu es geçip: ''Neyse biz gidelim.'' dedim amcanın koluna dokunurken. Kafasını salladı ve çıkmak için hazırlandı.
Çıkmadan son kez baktım yatağa. Bir kere dokunsam, sesimi ulaştırabilir miydim ki?
Ani bir kararla yanına adımlayıp elini tuttum. ''Çok fazla temas iyi olmayacaktır. Cihazların bağlantısı söz konusu.'' dedi, az önce bana bilgi veren doktor.
''Merak etmeyin, dikkat edeceğim.'' Beni uyaran doktor hızla yanıma gelip birkaç adım gerimde durdu. Kafamı hasta yatağında duran bedenime çevirdim. Ellerini ellerim arasına aldım. ''Özür dilerim, ne diyeceğimi bilmiyorum. Lütfen oralardaysan duy beni, dön. Sana geri vermem gereken bir şey var. Çok çaresizim lütfen...'' Yanaklarımdan yaşlar dökülürken diğerlerinden uğultular şeklinde sesler duyuyordum. Çok fazla odaklanmamdan dolayı söyledikleri şeyi algılayamıyordum. ''Lütfen...'' Elini daha çok sıkıp ağlamaya devam ederken artık görüş açımı bulanıklaştıran yaşları elimin tersiyle silmek için tek elimi çekmiştim.
Uğultular daha da yükselirken ne olduğunu anlamadan biri kolumu çekip beni geriye itmişti. Ne olduğunu anlamaya çalışırken daha çok odaklandım ve o uğultuların arasına karışan cihaz sesini de o zaman fark ettim. Tepki vermişti...
Doktorlar direkt müdahale ederken ben cihazlara bakıp alçalan veya yükselen rakamlara, seri bir şekilde öten o sese odaklandım. Bir şeyler olduğu kesindi ama ben hiçbir şey yapamıyor, o telaş içerisinde hareket eden bedenleri izliyordum.
Beklediğim olmuştu sanırım, Oğuz'dan bir işaret almıştım.
YOU ARE READING
RUHUN BEDENLERLE DANSI | bxb
Fantasy[TAMAMLANDI] Ruhun bedenden ayrılması; farklı hayatlar, farklı karakterler, farklı hisler ve farklı aşklar... Bunun sonucunda ne gibi değişikliklere sebep olacak? Kaderimizin yönü değişecek mi? Ruhum bedenine geri dönecek mi..? Başlangıç -Bitiş: 27...