||~Kaçınılan Gerçekler~||

1.3K 125 5
                                    

31.08.2021

***

Bugün üç bölüm atacağım, karıştırmayınn☘️

Sabah Çınar'ın erken çıkmasıyla ben de yatakta dönüp durmuş, sonunda uyuyamayacağımı anlayıp yataktan kalkmıştım. Her sabah beraber yaptığımız kahvaltılar sonrası erken uyanmaya alışmıştım. Ve sadece bu da değildi. Onunla sabah kahvaltı yapmayı seviyordum ve olmadığında eksikliğini hissediyordum.

Ona çok alışmıştım, fazlasıyla. Ve bunu sorgulamak, sonrasında olacaklar, gelecek, hiçbir şeyi hesaba katmadan hayatıma -pardon başkasının hayatına!- devam etmeye çalşıyordum. Gözümün önündeki perdenin kalkması gerekiyordu ve ben bu perdeyi çekmekle uğraşmıyor, aksine kapalı kalmasını sağlıyordum.

Yataktan kalktıktan sonra huysuz bir modda odadan çıktım ve etrafa göz gezdirdim. Mika ortalıkta görünmüyordu ancak mama ve su kabının neredeyse dolu olmasıyla, ben uyanmasam bile aç susuz kalmasın diye Çınar'ın doldurduğunu anlamıştım. Bu, dudaklarımın kıvrılmasına sebep olmuştu.

Hızlı bir kahvaltı sonrası ortalığı toplayıp mutfaktan çıkacağım esnada, tam mutfağın karşı duvarında olan takvim çarptı gözüme. Yarın 1 Ekimdi...

''Lanet olsun!'' Oğuz'un evlenme teklifi yapmayı düşündüğü tarih yaklaşıyordu. Aynı zamanda Çınar'ın doğum günüydü. ''Demek bu yüzden birkaç gündür tuhaf davranıyordu.'' Ağzımdan laf anlamaya çalışır gibiydi ve ben olayları şimdi idrak ediyordum.

''Ne yapacağım şimdi?''

Bu evlenme teklifi edilmeliydi. Öyle planlanmıştı ve öyle ilerleyecekti. Bu Oğuz'un hayatı için önemliydi.

"Oğuz'un hayatı..." Bu iki kelime kalbimin sıkışmasına neden oldu.

"Onun hayatı..." Bu yaşadığım hayat, bana gösterilen sevgi, hepsi onundu. Çınar'ın aşkı, komşuların yakınlığı, hatta Mika'nın sevgisi bile... Aslında hiçbir şey bana değil, bedeninde olduğum Oğuz'aydı. Ve ben onun hayatına göz dikmiştim. Bana olan, daha doğrusu Oğuz'a olan sevgiyi kullanıyordum.

"Kendimi kaptırdım, kendimi kandırdım. Gerçek olmayan bir şeye kandırdım." Ellerimi saçlarıma çıkarmış ve sinirle yolmaya başlamıştım. Her şeyi çıkılmaz bir sona doğru götürüyordum. Kendi ellerimle yapmıştım. Sonunu bile bile bu çekime kapılıp o adama aşık olmuştum. Hayatına konmuştum. Ve bunun dışında benim de bir hayatım yok muydu? Vardı. Peki benim hayatım ne olcaktı?

***

Sahil boyunca yürümek beni rahatlatıyordu. Sanki hiçbir derdim yokmuş gibi, kısa süreli olsa da unutuyordum işte.

Bugün yine hastaneye gitmek için yola çıkmıştım. Sabah olanlardan sonra düşen moralim ve karışan aklımla ne yapacağımı bilememiş, bazı gerçeklerin farkına varmam gerektiğini düşünmüştüm.

Bazı şeyleri görmezden gelmiş, kenara itmiştim ama böyle yaparak kendimi kandırmaktan başka bir işe yaramıyordu.

Şimdi bir şeyleri idrak ettikten sonra ne yapacağımı, nasıl ilerleyeceğimi düşünmem gerekiyordu.

Öncelikle ne olursa olsun bu evlenme teklifi gerçekleşmeliydi. Sonuçta bir yüzük alınmıştı değil mi?

Peki ben bu tekliften sonra kendimi daha da kaptırsam ne olcaktı?

"Offf!!!"

Nefesim daralıyordu. Bu sahil, deniz havası bile bana yaramıyordu şu an.

"Peki tekliften sonra ne yapacağım?" Bir süre denizi izlemiş, aklımı toplamaya çalışmıştım. Sonunda saatin ilerlemesiyle ayaklanıp hastaneye doğru yol almıştım.

Bir çözüme vardığım söylenemezdi. Ama kafamda birkaç düşünceyi toparlamıştım işte.

Hastane binasında içeriye girdim. Yine birkaç kişi selam vermişti. Aa... Hayır bana değil Oğuz'a...

Bulunduğu kata ilerlediğimde yine Gencer'i kapının önünde yakaladım. Beni gördüğünde gülümsedi. Artık o da alışmıştı beni burada görmeye. "Merhaba."

"Merhaba." Biraz daha yüzüne bakarsam ağlayabileceğimi düşünmüştüm, bunun için hızla odaya girdim. Bedenim, hâlâ aynı değerlerle yatırıyordu işte.

Kapının önünde bir süre izledim onu. Evet, hâlâ yabancı biriymiş gibi konuşmaktan vazgeçemiyordum işte.

Adımlarımı ona yönlendirip dibinde durdum. "Özür dilerim. Buraya her geldiğimde özür diliyorum senden. Hayatını çaldığım, bedenine girdiğim için. Ama bu sefer ki gerçekten çalınan bir hayat için. Sana olan sevgiyi çaldım ben, Oğuz. Çınar'ın o saf ve güzel sevgisi gözümü öyle kararttı ki..." Gözlerimden akan yaşları elimin tersiyle sildim.

"3 Ekim, yani 3 gün sonra Çınar'ın doğum günü.  Ona evlenme teklifi edeceğim. Zaten sen de bunu yapacaktın değil mi? Başladığın işi bitireceğim sadece." Ellerini tutup okşadım. "Ona aşık oldum, bunun için çok özür dilerim. Onu öptüğüm her an için kendimi suçlu hissediyorum."

Gözyaşlarımı elimin tersiyle silip, görüşümü biraz daha iyi hale getirdikten sonra kafamı küçük ekrana çevirdim. Değerler hâlâ aynıydı işte. "Uyan, lütfen uyan. Onu bırakamam ve sen uyanmadıkça ben çok daha bağlanacağım ona."

Son kez burnumu çekmiş, akmaya yeni başlayan gözyaşlarımı geri göndermiştim. "Hoşça kal. Umarım bu, sen hasta yatağındaykenki son görüşmemiz olur, uyanır ve hayatını geri alırsın."

Geriye birkaç adım atmıştım ki cihazlardan gelen seslerle adımlarımı durdurdum. İlk anda yaşadığım şaşkınlık sonrası hızla odadan çıkıp hemşireleri çağırmıştım. Birkaç doktorun ve hemşirenin içeriye girmesiyle stresle ovmuştum ensemi.

İçeride neler olduğunu soran Gencer'e birkaç şey gevelemiştim. Şu an ne diyeceğimi bile bilmiyordum ki...

Yaklaşık 20 dakikanın ardından durumunun iyiye gittiğini, hatta uyanması için büyük bir umut kaynağı olduğunu söylemişlerdi. Evet, buraya kadardı işte. Artık eski bedenime dönmek için bir şansım olacaktı. Oğuz uyanacaktı...

RUHUN BEDENLERLE DANSI | bxbWhere stories live. Discover now